Sosyal medyayı seviyorum
İçinde bulunduğumuz çağ için iletişim çağı tabirini de kullanmaktayız. Ancak bizler maalesef biraz yanlış anladık iletişim çağı ibaresini. Sosyal medyada fazla zaman geçirmeyi iletişim gibi görmeye başladık. Halbuki buradaki iletişim, sosyal medyadaki çay-yemek fotoğrafları olmasa gerek.
Dolayısıyla iletişim denildiğinde sosyal medyayı baz almanın yanlış olacağını düşünüyorum. Çünkü sosyal medya aynı zamanda sanal bir dünya yaratmakta ve insanlar bu sanal dünya içerisinde kendilerini sanal varlıklar olarak görmektedirler.
Mesela adamı tanıyorsunuz, üç kağıtçının önde gideni. Ama sosyal medyada öyle şeyler paylaşıyor ki, adam bir melek. “Yahu aynı kişiden mi bahsediyoruz” diye şaşırıp kalıyorsunuz. Ama sosyal medya-sanal dünya bu tür çift kişilikleri(!) kaldırabiliyor.
Hani halk arasında bir söz vardır ya: “misafir misafiri sevmez, ev sahibi ikisini de sevmez” diye. Onun gibi geçenlerde sahtekarlıklarıyla tescilli iki kişi sosyal medyada tartışıyorlar. Ama o kadar ilginç ki sanırsın rahmetli Toktamış Ateş Hoca ile Abdurrahman Dilipak felsefe tartışıyorlar. İşte son zamanlarda Maladaptive Daydreaming hastalığı olarak adlandırılan bir tür hastalığın içerisinde olan insanların sanal dünyalarında yarattıkları düşler kendi olduklarının çok çok dışında bir kurgu sergilemelerine neden oluyor. Tabii ki o zaman bunun adı da iletişim falan olmuyor.
Geçen senelerde bir genç kız çıkmıştı terör uzmanıymış. Hatta bu kızımız 20’li yaşlarındaydı ve bir partinin de yöneticiliğini falan yapmıştı. Bazen 8 yaşındaki oğlum çok üzerine gidersek hayıflanarak “off neler çekiyorum” der. Bunun gibi 20’li yaşlarında Türkiye dışında yetişen, belki de hayatında terörle ilgili hiçbir şey görmemiş olan bu kızımız terör uzmanı oluyor.
Sosyal medyada videolarla çekimler yapan, terör uzmanlarına, ekonomi uzmanlarına, Ortadoğu uzmanlarına ve bilfiil her işin, her bölgenin, her görevin uzmanlarına derman yetmemektedir.
Televizyondaki Polat Alemdar karakterinden sonra bir de “derin devlet” uzmanları çıkmıştır ki; bunlar da evlere şenliktir. Mesela bunlara dersin ki “şu, masadaki şişedir”. Onlar masadakinin şişe olup olmadığına dair onlarca tez ileri sürerler. Ve bir sonuç belirtmezler, sizin yüzde 100 emin olduğunuz şişe gerçeği onlar için yüzde 50 oranlarında şişe veya değildir. Onlara göre devlet, eski masallarda bahsedilen, iyi kalpli keloğlanın savaş verdiği büyük devdir.
Bu arada sevdiklerine mesaj gönderenler, sevmediklerine mesaj gönderenler, ağlayanlar, gülenler…
Yani işte bakınca sosyal medyayı sevmez misiniz? Herkes kendisini ne hissediyorsa sosyal medyada o oluyor. Ve sevilerek, büyüyerek sosyal medya asosyal bir biçimde devam edeceğe benziyor.