Siyaset farklı bir bilimdir
Gelişmemiş toplumlarda herkes her konuyu bilir. Genelde böyle bir yapı vardır. Hayatında belki bir kere futbol topu görmüştür ama futbol uzmanı kesilir. Siyasetin bir bilim olduğundan bihaberdir ama siyaset uzmanı kesilir. Bu ülke hatırlarsanız 20’li yaşlarında olan ABD’de yaşayan bir terör uzmanı ile bile tanıştı. Yani kısacası cahil insan her şeyi bildiği zanneder. Bu nedenle de “cahil cesareti” diye bir tabirimiz vardır.
Bir siyasi partiye üye olmak, insanı siyasetçi yapmaz. Bilakis sadece “parti sempatizanı” yapar. Mesela bir bölgede güçlü olmayan bir parti, yönetim kurulu seçerken çok zorlanır. Mecburen etrafında yeterince parti sempatizanı bulamıyorsa, kendi eş, dost, ahbabından, kendisine yakın olanları yönetime alır. Bu kişilerin siyasi bilincine bakmaz bile. Dolayısıyla örneğin A partisi bir ilçede çok sempatizana sahip değil. Ama 30 kişilik yönetim kurulu oluşturmak zorunda ise mecburen sempatizan olup olmadığına bakmadan, kim kabul ederse hatta biraz da feodal ısrarcılıkla yönetime 30 kişiyi yazar. 30 kişilik yönetim tamamlanır ama “örgüt bilinci” açısından bakarsanız, o yönetime örgüt denilemez.
İşte bu şekilde Konya’da da yönetimlerde görev almış çok sayıda insan olduğunu birçoğumuz biliriz. Dolayısıyla da bu tür bir yaklaşımla siyasete atılmış bir kişiye “siyasetçi” denir mi?
Tabii ki sosyal medyanın gelişmesiyle, sosyal medyada klavyenin başına geçen herkes her konudan anlayan bir alime dönüşse de, işin aslında cehalet yattığı açıkça ortadadır.
Öncelikle siyasette bir partiye bağlı iseniz öncelikle o partinin programını ve tüzüğünü bilmek zorundasınız. Mesela kendisinin “sosyal demokrat” olduğunu söyleyen bir partide “ben sosyalistim” diye gezmek; cehaletin bir boyutudur. Örneğin sosyal demokrat parti deyince akla hemen gelen CHP olur. Halbuki solda birçok parti tüzüğünde ve programında sosyal demokrat olduğunu yazar. HDP kendi ifadesine göre sosyal demokrattır. ÖDP, sosyal demokrattır. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Program ve tüzükten sonra bilinmesi gereken konu genel başkanlık kurumunun düşünceleridir. Çünkü birçok partide genel başkanlık makamı bir kurumdur. Yani parti içerisinde en üst kurum genel kurul olduğu gibi, genel kurulun altında genel yönetim kurulu ve onun altında da genel başkan bulunur. Bunların hepsi ayrı ayrı parti içi kurumlardır. Dolayısıyla partiyi temsil eden genel başkanın açıklamaları bilinmeli ve uygulanmalıdır.
Tabii ki bunların yanı sıra diğer rakip partilerin, kendi partileri için söyledikleri, eleştirileri ve hatta hakaretleri bile bilinmeli ve değerlendirilebilmelidir. Çünkü bu değerlendirmeler halkın arasında da her an kendilerinden istenecek cevaplar haline döneceklerdir.
Dolayısıyla bir parti üyesinin, üyelik bilinci içerisinde bu bilgilere sahip olması bir gereklilikten çok zorunluluktur.
Tabii ki siyasetçi olabilmek bununla da sınırlı olamaz. Buraya kadar olan kısmı particilik diye adlandırılır. Siyasetçilik bunun da ötesidir. Yani tarih bilmeyi, sosyoloji bilmeyi, felsefe bilmeyi de ister.
Tarih bilmek gerekir, çünkü ülkenin geçmişinde yapılanlarla geleceğe ışık tutabilmek, geleceği şekillendirebilmek siyasetçinin işidir. Sosyoloji bilecektir ki, topluma bu tarih bilgilerini aktarabilsin ve topluma öncü olarak toplumun neden gelecekte şekillendirilmeye çalışıldığı gibi olması gerektiğini anlatabilsin. Felsefe bilmelidir ki, geleceğe yön tutmada izlenecek yolun felsefesini aktarabilmelidir.
Bunları bilmezse ne olur? Yine olur ama siyasetçi olmaz. Sempatizan olur, partici olur, profesyonel politikacı olur. Ama siyasetçi olmaz. Başta da dediğim gibi siyaset bir bilimdir. Siyasetçide bilim insanıdır.