Sıra Ak Parti Kongresinde

Erhan Dargeçit

Ak Parti bu hafta sonu 4. Olağanüstü Büyük Kongresini yapacak. Konya İl Başkanı Hasan Angı dün bir basın toplantısı yaparak bu zamana kadar geliş sürecini hatırlattı. Ak Parti kurulduğu 2001 yılından itibaren 7 genel seçim, 4 yerel seçim, 3 referandum ve 3 cumhurbaşkanlığı seçimine katılmış ve bu seçimlerden hep galibiyetle çıkmış bir parti.

Ak Partililer için gerçekten büyük bir başarı. Tabii ki muhalefet için de aynı zamanda büyük bir hezimet olduğunu da belirtmek gerekir.

2001 yılına dönmeden önce, Cumhuriyet tarihinin en iyi hükümetlerinden biri olan 54. Erbakan Hükümetinin önünü tıkamak için Refah Partisini kapatan ve 28 Şubat sürecini ortaya sürenler Refah Partisini önce Fazilet Partisi sonra da Saadet Partisi olarak iyice küçülterek ve bölerek Ak Parti’nin daha merkezde bir parti olarak kurulmasını sağlamışlardı.

Burada anti parantez bir bilgi vereyim: Emperyalizmin her zaman oyun şekli aynıdır. Yani önce böler, küçültür sonra da etkisiz bırakır. Bunları yaparken de “sihirli cümle” her zaman yenilik ve değişimdir. Yani buradan, eğer bir partide yenilik isteyen yenilikçiler veya değişim isteyenler varsa bu isteklerin arkasını muhakkak kontrol etmek gereklidir.

Mesela 1980’den sonra Halkçı Parti’den başlayarak bu tür oyunları hep gördük. DSP, İsmail Cem ve Kemal Derviş’le bölünmek istedi. Başarılı olunamadı. Ak Parti gözden çıkarılınca, Abdüllatif Şener’le bölünmek istedi. Bunda da başarı sağlanamadı. CHP, Mustafa Sarıgül’le bölünmek istedi. Bunların hepsinde genel merkezlerin yerinde ve dik duruşlarıyla başarı sağlanmadı. Kaset kumpaslarıyla bölünmeye çalışılan MHP’de de en son Meral Akşener faktörü çıktı ve bu da MHP içerisinde önlenen bir girişim oldu.

İşte emperyalizmin her zamanki mücadelesi bu şekilde olmuştur bundan sonra da bu şekilde devam edecektir. Sonuçta bölünen ve iyiden iyiye küçülen Refah Partisi’nin içerisindeki “yenilikçiler” parti içerisinde iktidarı alamasalar da yeni bir parti kurdular. Bu partinin en önemli ve sevilen yüzü, İstanbul’da başarılı bir belediye başkanlığı yapan, halkın teveccühünü kazanan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan her ne kadar genel başkan olabilse de devleti yönetmeye hukuki engeli vardı. Dolayısıyla genel başkanlıkta Erdoğan’ın olmasının hiçbir sakıncası olmayacaktı. Ve de Ak Parti’nin Genel Başkanı Erdoğan olurken, 2002 seçimlerinde de 1. Parti olarak hükümeti kurma görevi Ak Parti’ye verildi. Ve de başbakan olamayan Erdoğan, Abdullah Gül’ü başbakan ilan etti.

O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti, emperyalizme göre yeniden biçimlendirilmek için düğmeye basıldı. Ergenekonlar, Balyozlar üretildi. Emperyalizmin istediği atamalar, görevlendirmeler ve 2010’lara kadar ülkede ne varsa harap edildi. Ama bu iş emperyalizmin uygulaması olduğu için para da boldu. Yani o dönemler vatandaşlar için çok da içler acısı değildi. Vatandaş ekonomik olarak rahattı ama devlet yönetimde çok da rahat değildi.

2010’dan sonraki dönemde artık yavaş yavaş yanlışlar gün yüzüne çıkmaya başladı. Fethullah Gülen’in, aynen PKK gibi, aynen IŞİD gibi ABD emperyalizmine hizmet eden İslam’la alakası olmayıp sadece İslam’ı sömürü aracı olarak kullanan tarikatlardan birisi olduğu görülmeye başlandı. Ve bu aşamadan sonra da gerek PKK ile gerek FETÖ ile gerekse tüm emperyalizmin maşalarıyla savaş verilmeye başlandı. Bilhassa 2015 yılından sonra Ak Parti PKK ile FETÖ ile mücadelede milli bir duruş göstermeye başladı.

Bu milli duruş karşısında da hem PKK’yı hendeklere gömerken, hem de FETÖ’nün üzerini çizdi. Ve bu sefer bunların arkasındaki emperyalist güç ortaya çıktı ve 15 Temmuz’u ortaya koydu. İşte bu 15 Temmuz’da da bu emperyalizmin cevabını ve dersini veren, Cumhurbaşkanının etrafında kenetlenen tüm vatandaşlar oldu.

2010’lardan önce önümüze konulan tüketim ekonomisi 2010’dan sonra artık üretim ekonomisine dönerken bilhassa 2016’dan sonra tamamen yaptırım haline getirilen eski politikalar değişti.

Tabii ki emperyalistlerin direttiği bu politikalar değiştikçe resmi olmasa da gayri resmi bir ambargo da uygulanmaya başlandı. Ve de maalesef vatandaş bunu ekonomik sıkıntılar yaşayarak ödemeye başladı. Bir de buna yolsuzluklar, kişilerin kendi ihtirası ve hırsızlıkları katılınca bu ekonomik sıkıntılar daha da büyük boyutlar kazanmaya başladı.

İşte Ak Parti bu aşamaya çok kolay bir biçimde gelmedi. Yaşayarak, devleti öğrenerek, konjonktüre uyarak, deneyerek, evrilerek ve millileşerek bu aşamaya kadar geldi. Burada Ak Parti’nin en büyük avantajı, Demirel’i, Özal’ı saymazsak son 50 yılın en önemli sağcı lideri olan Recep Tayyip Erdoğan’a sahip olmasıydı. Ve de hafta sonu yapılacak kongreye de Lideri Recep Tayyip Erdoğan’la gidecektir.

Burada tabii ki bir Konyalı olarak Ak Parti Genel Başkan Yardımcılarından birinin Konyalı olmasını görmek istemek sanırım hakkımız. Geçtiğimiz dönemde Leyla Şahin Usta Genel Başkan Yardımcısı olarak Konya’ya da partisine de oldukça hizmet etmişti. Bu dönemde Ankara Milletvekili olarak görev yapmaktadır. Bu dönemde de gözüken odur ki Tahir Akyürek Genel Başkan Yardımcısı olarak hem partinin toparlanıp yerel seçimlere hazırlanmasına hem de bundan sonraki dönemde neler olacağı konusuna katkılarda bulunacaktır.

Bence muhalefet de bu kongreyi iyi izlemeli ve demokrasinin sadece “kakafonik” bir biçimde kavgayla döğüşle olmayacağını, bir uzlaşma rejimi olduğunu da görmelidir.

Dostlukla kalın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.