Millet İttifakı aylardır açıklama yapıyordu: “Seçim tarihini açıklayınca biz de adayımızı açıklayacağız” diye. Seçim tarihi açıklandı ancak hala Millet İttifakı’ndan bir ses yok. “Aday belirleme toplantısını ne zaman yapacaklarının kararını vermek adına bir toplantı tarihi belirlemek için bir toplantı” yapacaklar. Ve ondan sonra belki bir aday belirleyip açıklayacaklar. Umarım seçim tarihinden önceye yetiştirecekler!
“Efendim erken açıklanırsa aday yıpranırmış”, “bu bir planlama imiş” gibi laflar hikayedir. Bunlara belki çocuklar inanabilir. Ama ben buradan açıkça söyleyeyim: Millet İttifakı aday bulamadı halihazırda. Kendince her genel başkanın, her partinin bir adayı var. Dolayısıyla karar veremiyorlar. Ve de o kadar içlerine kapanmış durumdalar ki, dışarıdan bir aday konusu konuşulur durumda bile değil.
Zaten gelinen aşamada üç aşağı beş yukarı adayın kim çıkacağı belli. Öncelikle İstanbul ve Ankara belediye başkanları partilerini değiştirmeden cumhurbaşkanı adayı olma şansları yok. DP Genel Başkanı büyük ihtimalle CHP sıralarından İstanbul milletvekili adayı olduğu için başka bir beklentisi yok. Meral Akşener “ben başbakan olacağım” diye düşündüğü için cumhurbaşkanı adayı olmayacağını açıklamıştı. Ahmet Davutoğlu Cumhurbaşkanı yardımcılığına razı gözüküyor. Saadet Partisinin cumhurbaşkanlığı adaylığı isteyecek kadar ne desteği ne de oyu var. Geriye Ali Babacan veya Kemal Kılıçdaroğlu kalıyor.
Zaten artık dışarıdan bir aday gösterme şansı kalmamıştır. Yani dışarıdan bir aday gösterilirse bu adayı önce bu 6 parti kendi tabanına kabul ettirecek, ondan sonra vatandaşa tanıtacak ondan sonra seçime gidecek ki bu 3 aylık bir süreçte olacak bir şey değildir.
Yani anlayacağınız genel merkez politikalarından bir sonuç çıkacak gözükmüyor. İllerde durum farklı mı? Maalesef hayır!
CHP ve İyi Parti, aday sıralaması beklemekte. Çünkü gerek GP Genel Başkanı Davutoğlu’nun gerekse SP Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun Konya’dan aday olmaları konuşulmakta. Dolayısıyla bu iki partinin üyeleri de tedirgin bir bekleyiş içerisindeler. CHP’liler geçen seferki gibi “metazori” aday belirlenmesine sıcak bakmıyorlar. Ama 2 genel başkan da “Konya’dan aday olacağız” derlerse bu demektir ki birisi İyi Parti’den birisi de CHP’den 1. sıra adayı olacaklardır. Seçmenler bunu nasıl karşılayacaklar hep birlikte göreceğiz.
Diğer taraftan İyi Parti kendi iç çekişmeleriyle zaman geçirmekte. 3 adaylı bir il başkanlığı yarışı devam etmekte ve bu yarış ocak sonunda sona erecek. Tabii ki bunun etkileri büyük ihtimalle devam edecek. Çünkü 3 aday var. Bu adaylardan bir tanesi geçen sefer de aday olan ve çok az bir oy farkıyla seçimi kaybeden Nurdoğan Okur. Diğeri, önceki seçimlerde İl Başkanı seçilen Gökhan Tozoğlu’na karşı mücadele eden Rıdvan Peker ve diğer aday da mevcut il yönetiminde il başkan yardımcısı olan Kadir Ulusoy.
Demokrasi kültürü olmayan toplumlarda kazanan ve kaybedenler bunu hazmetme durumunda olmazlar. Dolayısıyla bu üç gruptan ikisi seçimi kaybedecek ve İyi Parti, bu iki gruptan -kısmen bile olsa- yoksun olarak seçime girecektir. Konya’daki diğer muhalefet partilerinin de kabul etmek gerekir ki gündem yaratacak bir gücü yoktur.
Dolayısıyla Konya’da muhalefet açısından politikanın bu durumda olmasının en büyük avantajını da Ak Parti kullanmaktadır. Aslında muhalefetin kendi içerisinden çıkıp birazcık dışarıda halkla diyalog kurması aslında çok bariz olarak “kriz yönetimi” konusunda başarılı olamayan Ak Parti Konya kadrolarını huzursuz edecektir. Ancak muhalefetin Konya’da o aşamada olmaması Ak Parti’nin de rahat rahat istediğini yapabilmesini sağlamaktadır. Bu arada tabii ki Ak Parti’nin gerek örgütleri düzeyinde gerekse belediyeleri düzeyinde “kriz yönetme” becerisini çok daha fazla geliştirmesi gerekiyor. Bu durum Ak Parti için gerçekten çok büyük bir engel durumunda…
Son olarak tekrar başa döneyim, Millet İttifakı çok büyük bir şans yakalamış durumda. Bir parti 20 yıl iktidarda kalırsa ister istemez yıpranır. Aynı zamanda gelinen aşamada ekonomi o kadar sıkıntılı iken, geçim sıkıntısı insanları bu kadar etkilemiş durumda iken, kısacası durum hiç de iç açıcı değil iken, hali hazırda başa baş bir seçim hazırlığı gözüküyor olmasının tek bir sebebi vardır ki onun adı da “muhalefete güvensizliktir”. Muhalefete güven olsa yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı gönderip yerine gelecek kişiye karşı bir güven oluşmuş olsa vatandaş da inanın yüzde 70 oy alacak potansiyeli vardır muhalefetin.
Şimdi düşünsenize; Seçimi Millet İttifakının adayı kazanacak ve de ardından cumhurbaşkanı olacak. 6 partinin genel başkanları veya temsilcileri “cumhurbaşkanı yardımcısı” olarak görevlenecekler. Peki, bu yetkililer karar alamazlarsa, anlaşamazlarsa ne olacak? Ahmet Davutoğlu’nun açıklamasına göre “kriz” olacak. Ve vatandaş olarak güveneceğiz. Yani mesela İstanbul sözleşmesi İyi Parti ve CHP’nin ilk icraatlarından birisi olacak(Genel Başkanların açıklamalarından). Ama Saadet Partisi de kesinlikle karşı olduğunu belirtti. Yani ilk kriz anlaşılan bu olacak. Ve vatandaştan bunun için destek istenecek.
Şimdi bu yazıyı okuyan muhalefet mensubu kendi hatalarını görmeden yazarı “yandaş” olmakla suçlayacaktır. Halbuki ekonomi alanında, hukuk alanında, eğitim alanında ve güven alanında bu kadar dibe vurmuş bir iktidarı, kendi hataları yüzünden seçimle görevinden alt edemeyen bir muhalefetin sadece kendi partisi adına değil topluma karşı bir borcu ve görevi vardır. Geçim standartlarının çok çok altında yaşayan bir toplumda hala “bu seçimi kim kazanır” diye bir düşünce hakimse onu bunu suçlamak yerine herkes kendi şapkasını önüne koymalıdır.
Dostlukla kalın.