Bu konuyla ilgili olarak ikinci yazımı yazıyorum. Ve yazım tabii ki aynı minvalde olacak. Çünkü rektör atamalarıyla ilgili olarak hiç kimsenin bir şey bildiği yok. Ahkam kesenlere de bakmayın, onlar da hiçbir şey bilmiyor sadece “atıyorlar”.
Selçuk Üniversitesi rektörlük ataması konusu aslında Konya için önemli bir konudur. Neredeyse yarım asırlık bir üniversitenin yöneticisinin kim olacağı tabii ki önemlidir. Ancak bu konuyla Konya halkının ve hatta Selçuk Üniversitesi öğrencisinin uzaktan yakından bir merakı söz konusu değildir. “Merak edenler kimlerdir” derseniz, rektörle bire bir ilişki içerisinde olacak olan Konya bürokrasisinin ve Konya politikasının yöneticileriyle; rektörün “amiri” olacağı üniversite akademik ve idari kadrolarıdır. Hele biz gazeteciler için sadece güncel ve yerel haber niteliği taşımaktadır.
Konya bürokrasisi, sürekli bir araya geleceği, işbirliği yapacağı rektörün kim olacağını bu yönüyle merak etmektedir.
Konya politikasının yöneticileri derken, içerisine, STK özelliği taşımasa da STK denilen kuruluşların yöneticilerini de katmak gerekir. Çünkü malumunuz Konya’da bu tür kuruluşlar siyasallaşmış kuruluşlardır ve siyasetin talepleri doğrultusunda (kibar olsun diye ‘emrinde’ demedim) çalışma yürüttükleri için siyasi yönetici olarak görmekte bir beis görmüyorum. İşte Konya politikasının yöneticileri de üniversitedeki öğrenciye daha kolay ulaşabilmek, üniversiteye personel alımında veya atamasında etkili olabilmek, kısacası “sözünü geçirebileceği” bir rektör beklentisi içerisinde merakla beklemektedir.
Şunu sormak istiyorum, bu yukarıda saydığım, Konya bürokrasisi ve Konya politikası içerisinde Cumhurbaşkanı’nın atayacağı isim için etkili olabilecek, daha açıkçası, Cumhurbaşkanı’na baskı yapacak bir unsur var mıdır? Hatta işi daha da genişleteyim; Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın makamına çıkıp, “Sayın Cumhurbaşkanım biz Konya’da Selçuk Üniversitesi Rektörü olarak falanca ismi istiyoruz” diyebilecek bir şahıs var mıdır? Bence yoktur.
Dolayısıyla, 13 Ocak 2020 itibariyle görev süresi dolan Selçuk Üniversitesi rektörlüğü ile ilgili bugünlerde bir atama yapılacaktır. Ancak bu atama konusunda fikri olanların hiç birinin aslında bir fikri falan yoktur.
9 Temmuz 2018 tarihli 703 sayılı KHK'nın 135. Maddesi şöyledir: “2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 13 üncü maddesinin (a) fıkrasının birinci paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. ‘Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır. Rektör, üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü tüzel kişiliğini temsil eder.’” Demektedir.
Yani şu anda “YÖK bilmem kaç kişi belirleyecek, Cumhurbaşkanına gönderecek, Cumhurbaşkanı da içlerinden birini atayacak” gibi bir şey söz konusu değildir. Ve şu anda Selçuk Üniversitesi Rektörü’nün adını sadece ve sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bilmektedir. Bunun dışında herhangi bir ismin bilgisi ve etkisi olduğunu iddia edene ben sadece gülüyorum.
Buraya kadar olanı doğru bulduğum için yazmadım. Sadece bir vakıa olarak işleyişi belirtmek için yazdım. Ama akademik çalışma yapma görevi olan akademisyenlerin bu şekilde bir rekabet veya böyle bir beklenti içerisinde yarışmaya çalışmalarını doğru bulmadığımı da belirtmem gerekir.
Bunun bence en ideal şekli rektörlük değil “profesyonel üniversite yöneticileridir”.
Devlet’in bin bir güçlükle eğitim ve öğretimini sağladığı profesörlerimizin “akademik çalışma” yapmak yerine; üniversiteyi yönetip, personel atamasıyla, ihalelerle, tabiri caizse üniversitenin elektrik-su parasıyla uğraşması Devlet’e bir katkı da, bir yarar da sağlamayacaktır.
‘Akademisyen’ unvanını alan kişilerin yapması gereken tek konu akademik çalışmalardır. Mühendis ise teknik alanda, mühendislik alanında; doktor ise tıp alanında, hangi görevde ise o alanda akademik çalışmalarının dünya genelinde duyulması ve Devlet’in kendisine yaptığı yatırımları karşısında, bu şekilde Devlet’e olan borcunu ödemelidir. Üniversitenin yönetimi de profesyonel kamu yöneticilerine bırakılmalıdır. Akademisyenler aralarından yine bir rektör seçerek akademik çalışmaların düzenlenmesini o rektörle sağlayabilirler ancak üniversitenin yönetimini profesyonel yöneticiler yapmalıdır.
Bu durumda üniversite hem profesyonel manada bir gelişim gösterecek hem de hiçbir etki altından kalmadan, kimin atanacağı, kimin atayacağı konusu gündeme gelmeden işleyişine devam edecektir. Akademik çalışmalara yoğunlaşacak akademisyenlerin de Devlet’e katkıları daha da fazla olacaktır.