On bir ayın sultanı olarak kabul edilen Ramazan ayı nihayet geldi çattı. Salı gecesi sahura kalktık ve bugün üçüncü orucumuzu tutuyoruz. Herkesin ibadetlerini Allah kabul etsin.
Tabii ki bizler de herkes gibi Ramazan ayına hazırlığımızı yapmak üzere fırsat bulur bulmaz alışverişimizi yaptık. Genelde ben her zaman alışverişimi eve giderken yolumun üzerindeki marketlerden yapar ve eve geçerim. Çarşamba akşamı da yine öyle yaptım. Ama bir de ne göreyim; iki gün önceki fiyatlarla iki gün sonraki fiyatlar arasında uçurumlar oluşmuş.
Meyve, sebze, peynir, zeytin, yumurta, aklınıza ne gelirse öyle bir fiyatlanmış ki, öyle bir zamlanmış ki, inanın gözlerime inanamadım.
Ne oldu bu iki gün içerisinde?
Aslında hiçbir şey olmadı; sadece Ramazan ayı geldi ve malum Türkiye’de Ramazan ayı, eşle dostla, yenilip içilerek kutlanır. Yani Ramazan’da Türk insanı misafir ağırlayabilmek için alışveriş yapar. Bir kilo peyniri varsa, bir kilo daha alır. Bir kilo meyvesi varsa bir kilo daha alır. Çünkü ikram edecektir. Ve “menfaatçi ve fırsatçı” esnaf, bunu bir fırsat bilir ve yapabileceği zammı yapar sattığı her şeye…
Bunun adı nedir derseniz; fırsatçılıktan, menfaatçilikten ve hatta sahtekarlıktan ne farkı vardır?
Bunu Müslümanlığın neresine koyabiliriz? Bunu Türklüğün neresine koyabiliriz? Bırakın Müslümanlığı, Türklüğü, insanlığın neresine koyabiliriz?
Ramazan’ın iki haftası geçtikten sonra herkes alacaklarını aldıktan sonra, bu fiyatların yeniden eski seviyesine ineceğini, yine makul seviyelerde olacağını malumunuz hepimiz biliyoruz. Ancak bir fırsatçılıkla “nasıl olsa alınacak” mantığıyla Ramazan başından itibaren fiyat artırımına gitmek, insanların dini duygularını, insani duygularını sömürmenin diğer adıdır.
Bugün Ramazan ayının ilk Cuma’sını idrak edeceğiz. Umut ve dua edelim de bu mübarek günün hürmetine, bu tür esnafı Allah hidayete erdirsin.
Oturduğunda mangalda kül bırakmayan kişilerin yaptıkları esnaflığın bu durumda insanlıktan uzak olması da işin en üzücü yanı olsa gerek.
KONESOB’un çiçeği burnunda başkanı Muharrem Karabacak’a da buradan bu tür esnafları şikayet ediyorum. Aslında bu tür esnafı şikayet etmek ve aynı zamanda ifşa etmek gerekmektedir. En azından bu tür fırsatçılığa tevessül etmemelidir.
Yazımızı da manidar olacağını düşündüğüm bir fıkra ile de sonlandırayım…
“Bir ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Şair Haşmet'e hitaben: 'Senin de borcun var mı Haşmet?' diye sorar ve ondan sonra şu cevabı alır: Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş...
Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarlar sorusunu: 'Ben onu sormuyorum, oruç borcun var mı?' Şair Haşmet bu soruyu şöyle cevaplamış: “Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.”
Hayırlı iftarlar, hayırlı ramazanlar…