Her zaman söylediğim bir şey vardır; politikada 2 artı 2 hiçbir zaman 4 etmez. 3 eder, 5 eder, 10 eder, her şey eder bir tek 4 etmez. O nedenle olaylara bakarken çok daha derin incelemek ve çok daha geniş bir perspektiften bakmak lazımdır.
Mesela seçim sonuçlarına yanlış bakış açılarından birisi şudur: “AK Parti, MHP’ye mecbur kaldı. Artık MHP ne derse o olacak…” Bu seçim sonuçlarından kesinlikle böyle bir yargı çıkmaz. Bilakis bu seçim sonuçlarına göre AK Parti MHP’ye hiç de mecbur değildir yargısı çıkar.
Şöyle bakalım: Seçim sonucunda AK Parti 295 koltuk almıştır. CHP 146 koltuk, HDP 67 koltuk, MHP 49, İyi Parti 43 koltuk elde etmiştir. Yani AK Parti’ye Meclis salt çoğunluğu için sadece 6 milletvekili gereklidir. Bu arada Saadet Partisi’nden 3-4 milletvekilinin CHP listelerinden girdiğini falan da bir kenarda tutalım. Dolayısıyla şu açık ve nettir ki; AK Parti hadi CHP ile anlaşamadı, hadi HDP ile beraber olmak istemedi, geride sadece mecburen MHP yok ki; aynı zamanda İyi Parti de Meclis’te AK Parti ile uzlaşabilecek, en azından MHP’nin uzlaştığı konularda çok da ters olmayacak bir parti…
Bu durumda AK Parti’nin mecburiyetinden bahsetmek kendi kendini avutmaktan başka bir şey olmaz.
Yine seçim sonuçlarında; AK Parti’nin oyunun düşmesinde AK Parti sıralamasının ve bilhassa bu sıralamada eski Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek’in olmasını sebep olarak gösterenler bulunmakta.
Bu da çok saçma ve gerçekten uzak bir tespit. Yani “AK Parti Genel Merkezi, dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan bir liste yapacak ve de AK Partililer o listedeki falanca kişiyi beğenmedikleri için oy vermeyecekler” böyle bir senaryonun imkanı var mı?
Öncelikle şu belirlemeyi yapalım. Mesela AK Parti’nin tüm Türkiye’de oyu sabit kalsa veya yükselse de Konya’da düşse, o zaman belki liste sıralaması gündeme gelebilir diye düşünülebilir. Ancak AK Parti’nin tüm Türkiye’de oylarında bir düşüş bulunmakta. Aynı zamanda AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oylarının da yükselmiş olması Konya’daki düşüşün listede bulunan bir adaya bağlanamayacağını ispat ediyor.
Yani gerek AK Partililer, gerekse AK Parti seçmeni, Cumhurbaşkanına karşı kayıtsız ve şartsız bir sevgi gösterirken, onun yaptığı listede herhangi birisini beğenmeyip protestosunu etmeyi kesinlikle düşünmez. Demek ki bunu başka yerde aramak lazımdır.
Daha önceki yazımda belirtmiştim. Bunu; gerek AK Parti’nin üyesi olduğu için kendisini ayrıcalıklı gören bazı “kraldan çok kralcılarda” gerekse bu süre içerisinde Devlet Bahçeli’ye sempati duyan tabanın “Reis nasıl olsa oyunu alır, biz de Devlet Bahçeli’ye verelim” diye düşünüp, kendi partisine oy atmayan AK Partililerin sorumlu olduğunu görmemiz gerekir.
Ama bu tür AK Partililere baktığımız zaman en fazla liste suçlaması yapan, en fazla, şahıslara yüklenerek prim toplamaya çalışan insanlar olduğunu da görüyoruz.
Yani AK Parti tabanının, Genel Merkez’den daha fazla elitist ve daha çok aristokratlaşmaya başladığını görüyoruz. Yani AK Parti listesinde kim kaçıncı sıraya gelirse gelsin, o listeyi Erdoğan yaptığı için kimse tepki göstermez ancak elitist bir biçimde insanlara tepeden bakma, hiç unutmayın ki halktan tepki alır.