Pandemiyle yaşamaya alışacağız
Vatandaşlar olarak her konuda ikiye ayrılmayı o kadar çok seviyoruz ki; olayların gerçekçiliğini ortadan kaldırıyoruz.
Hani zaman zaman milletvekillerini eleştiriyoruz ya: “Milletvekilleri genel kurul salonunda ön tarafta oturan grup başkan vekillerinin ellerine bakarlar. O kaldırdı mı vekiller de kaldırır. Neye kaldırdıklarını bilmezler” diye. İşte biz de vatandaşlar olarak aynı duruma düşüyoruz maalesef. Bir konuda bir fikir savunacaksak, illaki takım tutar gibi tuttuğumuz partinin görüşü olacak. Parti ne diyorsa onu savunuyoruz.
Halbuki her fikrin doğruluğunu ve yanlışlığını düşünerek, kimin söylediğine değil, ne söylendiğine baksak hiçbir sorun olmayacak. Ve ülke adına da yararlı kararlar ve sonuçlar ortaya çıkacak.
Okulların açılması konusu halihazırda ülkemizde bir muamma durumunda. Yani ilköğretim 21 eylülde yüz yüze eğitime başlayacak gibi gözüküyor. Bunun yanı sıra, rektörler, üniversite senatolarından, birinci dönem uzaktan eğitim olsun diye karar çıkarmaya çalışıyorlar. Yani “ilköğretim öğrencileri isterse pandemi olsunlar isterse olmasınlar önemli değil ama üniversite öğrencileri sakın olmasın”. Böyle bir mantık olur mu?
Pandemi süreci ile ilgili herkesin kabul etmesi gereken 2 yöntem var. Bunlardan birincisi, tüm vatandaşları tecrit edecek sokağa çıkma yasağı uygulama sistemi ki; bunu tercih ettiğiniz takdirde, insanların iaşesini, zararlarını, maddi sıkıntılarını karşılamanız gerekir. Bu da Devlet için çok büyük bir külfet ve sonucu belli olmayan bir maceraya dönüşür.
Diğer yöntem ise; pandemiden korunarak, tedbir ve önlemleri en üst düzeye çıkararak hayata devam etmektir. İkisi de risklidir. İkisi de kolay yöntemler değildir. Ama başka bir çözüm tarzı yoktur.
Okulları kapatalım. Ne zamana kadar? Ne zaman geri açacağız? Eğitimi nasıl telafi edeceğiz? Hepsinin cevabı belirsiz.
Yani mesela “Ocak ayının bilmem kaçında bu pandemi bitecek, virüs ortadan kalkacak” denilse de ona göre, o zamana göre bir önlem alınsa… Ama maalesef bu sürecin ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Belki 6 ay, belki bir yıl, belki 5 yıl… Bu kadar süre okulları kapatma şansımız yok. Üretimden uzaklaşma şansımız yok. Sanayiyi, çarşıyı, pazarı, düğünü, eğlenceyi vb. iş ve sosyal hayatı erteleme ya da iptal etme şansımız yok.
Dolayısıyla pandemiyle ve pandemi önlemleriyle yaşamaya alışmak zorundayız. Önlemleri en üst seviyede uygulamaktan bir an bile vaz geçmeden, işimize de, okulumuza da, gezimize de, tatilimize de, devam etmeliyiz.
Üniversiteleri eğitimden uzaklaştıralım. Tamam. Sanayide çalışan işçinin ne günahı var. Üniversite öğrencisi uzaktan öğrensin, ilkokul öğrencisi yüz yüze eğitim alsın. Önlemleri üniversite öğrencisine mi, ilkokul öğrencisine mi daha iyi anlatabilirsiniz. Hangisi daha iyi uygulayabilir?
Devlet kurumları, üniversiteler, kendi üzerlerinden sorumlulukları atmak için kendilerine göre tecrit kararı almaya çalışıyorlar. Yani üniversitelerde vaka olmasın diye öğrencileri getirmeyecekler. Halbuki üniversitelerde en üst düzeyde önlemi nasıl alırız da öğrencilerimizi bu pandemiden koruruz diye düşünüp, uygulasa, ülkeye daha yararlı bir iş yapmış olacak.
Şimdi buna da itirazlar gelecek eminim. Sağlıkla hiçbir şey kıyaslanmaz ancak bir de reel olarak yaşananlar var. Dolayısıyla yaşananlara baktığınızda, gördüğünüz şeyi görmezden gelmeyin. Toplum pandemi önlemleri için maalesef çok yeterli derecede ilgi göstermiyor. Ama vatandaş uygulayamıyor diye toptancı bir anlayışla kesip atmak doğru olmaz. Vatandaş pandemi önlemlerini uygulamayı öğrenecek. Uygulamayan vatandaş hem bu yüzden ölümlerin vebalini hem de kendi sağlığını bozmayı ölene kadar üzerinde taşıyacaktır.
Kısacası, pandemiden kaçarak kurtulmanın imkanı yoktur. Pandemi ve pandemi önlemleriyle yaşamayı hep beraber öğreneceğiz ve uygulayacağız.
Dostlukla kalın.