Öncelikle herkese güzel bir hafta diliyorum. Bu hafta anlaşılan o ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Biden görüşmesi gündeme damga vuracağa benziyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan taraftarları ne kadar büyük bir görüşme olduğunu ve de Erdoğan’ın tavır ve halleriyle ne kadar büyük bir lider olduğunu anlatırken; aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklemeyenlerin de, Erdoğan’ın ne kötü bir görüşme geçirdiğini, Biden’in diplomasiyle ders verdiğini falan filan anlatacaklar.
Ben kısacık fikrimi söyleyeyim. Bu yukarıdakilerden ikisi de değil. Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir devletin başkanı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD gibi emperyalist hırsları olan bir devletin başkanı Biden görüştüler. Olay bu kadar aslında. Bu nedenle bu konuya şimdilik çok girmeye gerek görmüyorum.
Asıl iki konu var ki bence çok daha büyük önem arz ediyor. Birincisi; şu “zincir market” denilen sokak aralarındaki küçük bakkal-marketlere kesilen ceza konusudur. Bu konuya üç açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum. İlk olarak, bilhassa pandemi sürecinde en fazla kazanan işyerleri bu ve bunun gibi marketlerdir desek sanırım yanlış olmaz. Eğer normal şartlar altında, bilhassa bu pandemi sürecinde, insanların da mağduriyetinin de etkisiyle marketler oldukça bol kazançlı günler yaşamışlardır. Bu kazançlarını eğer halkı sömürerek, halkın mağduriyetinden yararlanarak kazanmışlarsa, tüm halkın vebali boyunlarındadır.
Tabii ki bu tür konular biraz da popülist politikalar olarak da değerlendirilebileceği için temkinli yaklaşmakta fayda vardır. CNN Türk İstihbarat Şefi Nihat Uludağ bu konuda bir açıklama yapmış: “İlgili marketin kendi alt şirketi kabak tedariki sağlamış. Halde 75 kuruşa satılan kabağı kendi firmasına 3.95 TL'ye satmış. O da vatandaşa 7.50 liraya mal edilmiş. Bu bize oldukça anormal bir artış olarak gözüktü.” Demiş. Tabii ki burada pahalılık ve fahiş fiyat arasındaki farkı da iyi anlamak gerekir. Bir ürün pahalı olabilir. Pahalılığından ötürü herkes alamayabilir. Açıklamayı yine Nihat Uludağ’ın ağzından vereyim: “Bir cep telefonu düşünün fiyatı 20 bin liradır. Pahalı olabilir fakat 20 bin liralık bir cep telefonunu satıcı 100 bin liraya satıyorsa bu fahiş fiyattır. Buradaki önemli olan nokta budur. Aradaki uçurum devasa bir uçurumdur. 2-3-4 kata kadar fiyat farkının oluştuğu bir durum. Burada asıl en kritik konu bu. Piyasa pahalı mı, fahiş fiyat mı? Bir ürün pahalı olabilir maliyeti girdisi pahalıdır ve onu pahalı bir fiyata satabilirsiniz. 1 liralık bir kalemi 20 liraya satıyorsanız 19 liralık haksız kazanç fahiş fiyata giriyor.” diyor.
Buraya kadar, tabii ki bu fırsatçı marketleri eleştiriyoruz. Yani böyle bir şeyler yapıldıysa hatta “lanetliyoruz”. Ancak şunu da gözde kaçırmamak gerekir. Geçtiğimiz bu pandemi sürecinde bizler de herkes gibi bu adı geçen marketlerden alışveriş yapıyorduk. İşin doğrusu bilhassa BİM ve A-101 marketlerini tercih etmemizin nedeni zaten, diğer marketlere göre ucuz olmaları idi. Yani Konya’daki birçok market, bu söz konusu marketlerden çok daha pahalı idi. Bu da sanırım ayrıca düşünülmesi gereken bir konu olarak ortada… Bir de konuyu bu açıdan değerlendirmek gereklidir sanırım.
Bu hafta konuşulacak olan diğer bir konu da sanırım asgari ücret tartışmaları olacaktır. Geçen yıl açıklanan enflasyonun yüzde 14,6 olduğunu hatırlayacaksınız. Buna karşılık, Hükümet yüzde 21,56 asgari ücrete artış yapmıştı. Bu yıl da enflasyonun üzerinde yapılacak zamla birlikte asgari ücrette zammın, toplamda yüzde 30'u bulabileceği belirtiliyor. Böyle bir artışla asgari ücret rakamının 3.600TL’nin üzerinde olacağı söylentileri dolaşmakta. Bu hafta sanırım böyle bir rakamın asgari ücretli için ne ifade edeceğini ve de işveren için nasıl bir fiyat olacağını çok fazla tartışacağa benziyoruz.
Dostlukla kalın.