Bugün şöyle bir kurgu yapalım. Mesela 4 parti var, bunların liderleri Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş olsun. Demirel iktidarda olsun. Seçimlere az bir süre kalsın. Ve de ülkede ekonomik sıkıntı şimdikinin yarısı kadar olsun. Böyle bir kurguda bile Demirel iktidarda kalabilir mi? Ben cevaplayayım, kalamaz. 1977 seçimleri bunun en güzel örneği idi. CHP o seçimde yüzde 41,38 oy almıştı. Konya’da birinci parti CHP idi. 5 milletvekili çıkarmıştı Konya’dan.
1987 seçimlerine bakınca o dönemde Konya’da SHP il başkanlığı tıklım tıklımdı. Aynı zamanda DYP il başkanlığı da çok çok hareketliydi. Yani ANAP birinci parti olsa da DYP ve SHP çok az bir farkla ardından geliyordu. Ve de 1989 yerel seçimlerinde ANAP büyük darbeyi aldı. Ve de 1991 seçimlerinde de iktidarı DYP-SHP birlikteliğine bıraktı.
Bu olayların hepsini hiç sosyolog falan olmana gerek olmadan takip edebiliyordun. ANAP’ın güç kaybettiğini “çıplak gözle” ankete falan ihtiyaç olmadan, görebiliyordun. 1991’de DYP ve SHP’nin büyük atılım yapacağını da aynı şekilde gözlemleyebiliyordun. Mesela Konya için 1989’da belediye seçimlerinde Halil Ürünlü RP’nin kazanacağı aşikardı.
Daha yakına gelelim. 2002 seçimlerinde AK Parti veya CHP’nin iktidar olacağı, bunların büyük çıkış yapacağı ortadaydı. Nitekim diğer partilerin hepsi çökerken sadece AK Parti ve CHP’li bir Meclis oluştu. Gelinen aşamada 2023 seçimlerinde, seçim sonucunu kurgulayabilecek kimse var mı? Ben bunu da cevaplayayım. Ak Parti iktidarı için tüm olumsuzluklar ortada. 20 yıllık yıpranmış bir iktidar. Yönetimde liyakatin tamamen tartışıldığı bir Ak Parti. Geçim sıkıntısını iliklerine kadar yaşayan vatandaşlar. Yani her şey Ak Parti’nin aleyhine gözüküyor. Peki, tüm bunlara rağmen muhalefetin iktidar olabileceğini yüzde yüz söyleyebilecek birisi var mı? (Partizan anlayışın dışında)
Maalesef kesin olarak “Ak Parti’nin iktidardan gideceğini” ya da “muhalefetin iktidara geleceğini” söylemek seçime 3 ay gibi bir süre kalmasına rağmen çok zordur. İşte bence Türkiye’deki asıl sorun maalesef budur. Biz ülke olarak lider yetiştiremiyoruz. Hatta yönetici de yetiştiremiyoruz. Ve de sonuçta 20 yıllık bir iktidar halihazırda yine iktidarın en güçlü adayı gözüküyor.
Hal böyleyken muhalefet kendi arasında hala aday kavgası peşinde. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına İyi Partililer karşı çıkıyormuş. Bunu da Genel Başkan Akşener dillendirmiyor da, yanındakiler dillendiriyorlar.
Beğenin, beğenmeyin… Kılıçdaroğlu şu anda Türkiye’deki ana muhalefet partisinin lideri. Eğer aldığı kararla milletvekili nakli yapmamış olsaydı belki de şu anda mevcut gücüne dahi bile sahip olamayacak bir partiydi İyi Parti. Yani muhalefetin en büyük partisi CHP ve muhalefetin dördüncü partisi İyi Parti anlaşamıyor. Ve hatta CHP’nin genel başkanı ile iki belediye başkanını ayrıştırmaya çalışıyor.
Dışarıdan bakıldığında böyle gözüken bir muhalefetin vatandaş tarafından tercih edileceği düşüncesi çok da kolay gözükmüyor. Yani il kongrelerini yapacağım diye partililerini sahadan çekip kendi iç mücadelesine ağırlık veren İyi Parti’nin bir de CHP ve CHP’nin genel başkanıyla uğraşıyor olması en çok sanırım Ak Parti’nin işine geliyordur.
Adaylık konusu artık vatandaş arasında bir espri mevzusu olmuşken hala aday belirleme konusunda yetersiz kalmış muhalefette; önceleri “seçim tarihini açıklayın adayımızı açıklayalım” deniliyordu. Şimdi de “Erdoğan adaylığını açıklasın biz de açıklayalım”a dönüştü. Yani “acaba Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olmayacağı gibi bir düşünce mi var” derseniz, iki sene önce MHP Genel Başkanı “bizim adayımız Erdoğan’dır” demişti. Ve bu süre içerisinde defaten Cumhurbaşkanı Erdoğan aday olduğunu belirtmişken, bu “adaylığını açıklasın biz de açıklayalım” lafı nereden çıkıyor ki?
Daha evvel birkaç kez yazmıştım “muhalefete muhalefet edilmez” diye. Ama bizim muhalefet öyle bir konuma getirdi ki; vatandaşlar “bu muhalefetten olmaz, yine en iyisi mevcut olanı” demeye başladılar.
Dostlukla kalın.