Bir kere en öncelikle yönetim biçimi olarak demokrasi herkesin istediği ve ulaşmaya çalışacağı bir yönetim biçimidir. Yani ne sıkıyönetim, ne olağanüstü hal, ne darbe yönetimi kimsenin isteyeceği ve rahat edeceğini düşündüğü bir yönetim biçimi olamaz. Bunlar bir yana…
Ancak ülkede de uzun süredir devam eden bir F tipi örgütlenme, FETÖ terörü sürecini de gözden kaçırmamak lazım. Ülkenin neredeyse bütününde süregelen PKK terörünü de unutmamak lazım. Dolayısıyla konjonktüre baktığımızda bu olağanüstü hal (OHAL) şart mıydı değil miydi bunu tartışacağız.
Ülke zaten Güneydoğu’da ve Doğu’da bir mücadele vermekteydi. Uluslararası güçlerin piyonu vazifesini yerine getiren PKK, ülkeye terör yaşatırken, yine uluslararası güçlerin ve Siyonizmin en son maşası IŞİD terörde PKK’yı bile geride bırakıyordu.
Ve ülkede yıllarca muhalefetin bas bas bağırdığı F tipi örgütlenme de geliştiriliyor ve bir paralel devlet yapılanması haline geliyordu. Tabii ki bunun geleceği yer de “Devlete paralel olamıyorsan Devleti ele geçirirsin” mantığıydı ve vicdansızca yapılan darbe girişiminin neticesinde ülkede bilhassa AK partili kadrolarla “girift” bir hale gelmiş iç içe girmiş bir yapılanmayı artık devlet dinamizminden ayırmanın vakti geldi.
Ve şimdi gelinen aşamada bu girift yapıyı çözmenin en çabuk yolu maalesef demokrasi dışı bir yol olsa da, demokrasiyi yarı yarıya askıya alsa da, OHAL olabilecektir.
Ve şimdi OHAL ilan edildi. En az 3 ay OHAL’le beraber yaşayacağız ki, şimdiden uzatılmasının kuvvetle muhtemel olduğunu söylemeye de sanırım gerek yoktur.
Şimdi bundan sonra ki süreçte OHAL’in verimli mi olacağını, verimsiz mi olacağını Hükümetin çıkaracağı Kanun Hükmündeki Kararnameler boyutunda değerlendirebileceğiz. Eğer Hükümet gerçekten bu OHAL’i bir “cadı avına” dönüştürmez ve gerçekten teröre karşı kullanırsa o zaman belki de Türkiye’de ilk kez OHAL’i gönül rahatlığıyla savunan bir halk ortaya çıkabilecektir.
Ancak aynen daha öncelerde yaşanan Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalarda olduğu gibi suçlu suçsuz herkes bundan zarar görmeye başlar ve demokrasiden uzaklaşıldığı gibi vicdandan da uzaklaşılır bir hal alınırsa o zaman en az darbe gibi, halka zarar veren bir yönetim biçimi olur. Ki, o zaman da Allah bu Milletin yardımcısı olsun demekten başka çare kalmaz.
İşte külliyen desteklemenin veya külliyen karşı çıkmanın yanlış olacağı bir aşamadayız. Bekleyip, uygulamaları hep beraber göreceğiz.