İki Ak Parti
Ak Partili dostlarım, epeydir Ak Parti ile ilgili bir yazı yazmadığımı hatırlattılar. Tabii ki Ak Parti ile ilgili yazı yazmak, haber yapmak, karikatür çizmek vb. işler tabii ki çok kolay değil. Şaka bir yana, benim siyasi anlayışımda “mutlak bir parti” anlayışı yoktur. İnsanın “mutlak bir görüşü” olabilir. Ama mutlak olarak doğru bulabileceği bir parti olamaz. Bu, insanın doğasına aykırıdır.
Bunun en basit örneğini şöyle verebiliriz: Bir siyasi partinin içerisinde, bir “parti içi muhalefet” başlar. Bu “parti içi muhalefetin” muhalefet olmasını gerektiren argümanlarını dinlediğinizde, parti içi demokrasiden, üyelere haklar verilmemesinden, partinin seçme ve seçilme sisteminin yanlışlıkları gibi konulardan oluştuğunu görürsünüz. Sonra o genel başkan değişir, yeni gelen genel başkan da aynı konularda eleştirilmeye başlanır. Bu bir “kısır döngü” gibi tekerrür eder. Yani eleştiriyi yapan genel başkan adayı, genel başkan seçilir ve ardından o da aynı eleştirilere maruz kalır. İşte particilikteki temel değişim isteği budur: “Sen yanlış yönetiyorsun, bırak ben geçeyim, ben yanlış yöneteyim”.
Ak Parti’de aslında bu bağlamda baktığımızda parti içi demokrasi sorunu hiç görülmemiştir. Parti her ne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi adını taşısa da aslında Recep Tayyip Erdoğan’ın partisidir. Hiç kimse kusura bakmasın, Türkiye’de liderlik özellikleriyle parti yöneten tek isim de Erdoğan’dır. Genelde diğer partilerde genel başkanlar partileriyle beraber var olurlar. Ancak Ak Parti’de Recep Tayyip Erdoğan partisinin çok çok üstünde bir halk desteği sağlamış durumdadır. Bence şu anda bile eğer bir seçim olsa tek başına Sayın Erdoğan’ın oyu yüzde 40’lardadır. Halk sevmiştir ve sevmeye devam etmektedir ve de desteklemektedir.
Burada siyaseten Ak Parti’nin veya Sayın Erdoğan’ın doğrularını veya yanlışlarını irdelemeyeceğim. Bu ayrı bir konudur. Ben daha çok siyaset sosyolojisiyle biraz değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Buraya kadar yazdıklarıma sanırım bilimsel manada itiraz edecek birileri çıkmayacaktır. Çünkü buraya kadar olan kısmı biraz da olagelmiş olaylardır. Vakıadır.
Günümüze geldiğimizde, Ak Parti kurulduğundan bu yana olmadığı kadar farklılaşmıştır. Bir kere bence Ak Parti; Recep Tayyip Erdoğan ve Ak Parti teşkilatları olarak ikiye bölünmüştür. Genel Başkan Erdoğan, baştan beri yürüttüğü liderlik politikasını devam ettirmekte iken, parti teşkilatlarının bu konuda çok geride kaldığı ve Lider Erdoğan’a yetişemediği aşikar bir hal almıştır.
Ve de Cumhurbaşkanı Erdoğan hâlihazırda ülkeyi yönetmedeki ısrarını sürdürürken, teşkilatlar kendilerine o kadar güvenememektedirler. Teşkilatlar maalesef “iktidardan gideceğiz” kaygısını taşırken, teşkilat bölgelerinde, yanlış kararlara, şahsi çıkarlara ve de liyakatsizliklere göz yumar hale gelmişlerdir.
Burada hiç kimse bireysel olarak üzerine alınmasın ama ak parti teşkilatları genel anlamıyla muhakkak üzerine alınsın istiyorum.
Ak Parti teşkilatları, Genel Başkan Erdoğan’la paralel bir çalışma yürütememektedir. Ak Parti teşkilatları, iktidarın elden gideceği düşüncesi içerisinde, tedirginlikle ve endişeyle siyaset yapmaktadır. Bu da teşkilatların hatalarını çoğaltmaktadır. Bir üniversitede rektörün karısını da yönetici yapması; diğer bir üniversitede, eş-dost-akraba ilişkisiyle yönetici kadro veya akademik kadro belirlenmesi gibi konular teşkilat sorunu ve eksikliğidir. Bunun nasıl olduğunu soran olursa bilahare anlatırım.
Dolayısıyla gelinen aşamada Genel Başkan, teşkilatlarla, güvenilir bir çalışma ortamı konusunda çok rahat bir yönetim sergileyecek durumda değildir.
Ne yapılmalı derseniz; teşkilatlar, siyaset bilen, politikadan anlayan, Türkiye’yi tanıyan, bölgesini tanıyan, mümkün mertebe siyasetin içinde yorulmamış yeni isimleri ve de halkla iç içe olan yöneticileri yönetimlere yerleştirmelidir. Yeni isimler partiye yeni bir kan verecek ve parti, iktidar istiyorsa, yeni yöneticiler de iktidar yolunda ellerinden geleni hem kendileri, hem de parti için yapacaklardır.
Genel Başkana yetişmek için ardından koşmaktan yorulan yöneticilerin tümü bu zamanda dinlendirilmelidir. Başka partilere kayarlar mı sorusunun cevabı insanın vicdanında yatar, bir şey diyemem…
Dostlukla kalın.