Bu yazı siyasi bir yazı değildir. Başta bunu söyleyeyim. Her ne kadar parti isimleri geçecek olsa da konu partiler değildir.
Hani gündemde bir “eski Türkiye” ve “yeni Türkiye” lafları vardır ya; işte ondan bahsedeceğim.
AK Parti kimine göre iyi şeyler yapmıştır, kimine göre kötü şeyler yapmıştır. Ne düşünürseniz düşünün bence bir şeyi iyi yaptığı konusunda herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum. Bu da “oligarşik bürokrasinin” son verilmesine çalışmak olmuştur.
Yani “oligarşik bürokrasi” dediğim olay, bürokratların yarattığı lüzumsuzca ve fütursuzca kendilerini halktan yukarıda görme hastalıkları olarak değerlendirilebilir.
Bilindiği üzere, “eski Türkiye”de mesela ilin en üst bürokratı sayılan valilere ulaşmak, onlarla birtakım sorunlar paylaşabilmek, kısacası halkın gözü kulağı olmasını beklemek oldukça zordu. Ancak o zamanın Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “valilerin gerekirse vatandaşlara hizmette, kamyonun sürücüsünün yanına oturup, vatandaşın ayağına gideceğini” belirtmesi daha doğrusu talimatlandırması bu sistemdeki halktan yana alınan bir tavırdı. Ve aynı zamanda Devlet’in valilerine bir talimattı.
Gelinen aşamada tüm bürokratlar yeni Türkiye’ye ayak uydurma adına “halkı hakir görme” hastalığını bırakmak zorunda kaldılar. Belki tek tük yeni Türkiye’ye ayak uyduramayan bürokrat olsa da, bunlar da zaman içerisinde, bilhassa 2019 seçimlerinden sonra tamamen ayak uyduracak ya da ayak uyduramıyorsa, yerini ayak uydurabilenlere bırakacaktır.
Tabii ki bu yeni Türkiye imajının yöneticileri deyince sadece akla valiler veya diğer bürokrat kesimi gelmesin. Bu işin bir de ticaret odası gibi, sanayi odası gibi “yarı stk”lar bulunmaktadır ki; bunlar da hem tam bir stk olmayı öğrenecek hem de yeni Türkiye’nin imajına yakışır yöneticiler olmayı başarmak zorundadırlar. Öyle “biz başkan seçildik iş bitti” mantığı artık yeni Türkiye’nin mantığı olmayacaktır.
Yerelde valisinden, kurum müdürlerine; yarım STK’lardan(ticaret odası, sanayi odası, ticaret borsası, esnaf odaları, vakıf vb.), STK’lara(dernek, parti, kulüp, vb.) kadar her bir kurum ve kuruluş halk için var olduğunun bilincini taşımak zorunluluğuyla karşı karşıyadır. Bilhassa 2019’dan sonra bu sorumluluktan kaçma şansına sahip olma durumunda olamayacaktır.
2019’dan sonraki dönemde mesela bir valiyi Devlet adına yapılan açılışların yanı sıra bir vatandaşın düğününde de, kamu hizmeti yapan bir gazetenin kutlamasında da, şehrin merkezindeki bir parkın çay bahçesinde de görebileceğiz.
Aynı şekilde, ticaret odası, sanayi odası gibi yarım STK’ların başkanlarını da “körler sağırlar birbirini ağırlar” mantığında sadece kendi üyelerinin pilavlarında ya da iktidar partisinin kongrelerinde değil; ilindeki bir gazetenin kuruluş yıldönümünü kutlarken de görebileceğiz.
İşte yeni Türkiye’de yöneticiler ve halk arasındaki iletişim de bu şekilde gelişecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gezisi esnasında kendisini çay içemeye davet eden vatandaşa “kahvaltı da isterim karnım aç” diye cevap vererek evine misafir olması bu iletişimin nasıl olacağının en bariz göstergesidir. Ülkenin bir numaralı kişisi, lideri; vatandaşına bu şekilde bakarken, Türkiye genelindeki protokoldeki sıralaması yüzlerle, belki binlerle, değerlendirilebilen kişilerin bakış açısının “burnu havada” olması; kesinlikle düşünülemez ve kabul edilemez.
Hiç merak etmeyin, 2019’dan sonra liberal bir Türkiye’de her şey daha insancıl olacak.