Seçim demokrasinin temelini oluşturmaktadır. Demokrasi kültürünün oturduğu ülkelerde seçim sonuçları her halükarda olgunlukla ve saygıyla karşılanır. Ancak demokrasi kültürünün oturmadığı ülkelerde ise her zaman kendi partisinin dışındaki bir partinin kazancını, karşı taraf demokrasiye aykırı bulur.
İşte ülkemizde de seçim sonuçları ne olursa olsun, diğer taraf bu seçim sonuçlarını beğenmez ve eleştirir. Usulsüzlükten bahsedilir, “oy çalma” işlemlerinden bahsedilir, muhakkak bir sıkıntı oluştuğu algısı yayılır.
Yani eğer Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da seçilirse, Muharrem İnce de seçilirse söylenecekler üç aşağı beş yukarı bellidir.
Bu tür bir demokrasi anlayışında illaki bir eksiklik olduğu ortadadır. Çünkü bu konuda yapacak çok fazla bir şey yoktur. Sonuç aynı olacaktır.
Gönül ister ki, ülkemizde de bu tür seçimler sonucunda “şaibe” algıları olmasın. Devlet noktasına virgülüne kadar önlemini alsın ve bu tür “şaibeli” söylentilere geçit vermesin.
Bu yazıyı yazdığım sıralarda henüz sandıklar açılmamıştı. Dolayısıyla seçimin sonuçlarını bu yazımdan çok daha sonra öğrenebileceğiz. Ama seçim sonucu ne olursa olsun, ülkemiz için, milletimiz için, hayırlar ve mutluluklar getirsin.
Bir vatandaş olarak seçimin sonucundan ne bekliyoruz, bence buna biraz değinelim?
Öncelikle artık vatandaşlar olarak şu “kayıkçı kavgası” haline dönen, siyasal gerginliklerden kurtulalım. Yani tolu bir yere gittiğimizde bakıyoruz ki, aynı topluluğun içerisinde AK Partililer de, CHP’liler de, Saadet Partililer de, MHP’liler de ve diğer partililer de hep beraberiz. Camiye gittiğimiz de bile durum aslında farklı değil. AK Partili, CHP’li, MHP’li, tüm partililer aynı safta namaz kılmıyor muyuz? O zaman bu parti ayrımcılığını en azından bu seçimden sonra bir kenara bırakabilmeliyiz.
Namazını kılan, namazını kılsın; orucunu tutan, orucunu tutsun; içkisini içecek, içsin; yani kimse kimseyi hor görmesin, kimse kimseye karışmasın. Ve bunun en iyi belirleyicisi olacak olan hukuka da herkes saygılı ve hoşgörülü olabilsin.
Herhangi bir partilinin başka bir vatandaşa, diğer partileri kötülemesine gerek var mı sizce? Çünkü bu vatandaş “aptal” değil ki… Senin bildiğin kadarını, karşındaki vatandaş da en az senin kadar zaten biliyor.
Hükümet ne yaptı, neyi yapamadı, bunu vatandaşlar bilmiyor olabilir mi? Veya muhalefet nasıl muhalefet yapıyor, ne yapmayı vaat ediyor, neyi yapabilecek kapasitesi var, neyi yapacak durumda değil, bunu vatandaş bilmiyor mu?
1999 yılında Hükümet’i oluşturan 3 partiyi, üç sene sonra 2002 yılında barajın altında bırakan bu vatandaş değil miydi?
Yani anlayacağınız artık vatandaşa güvenmek şarttır. Vatandaş eğer bu seçimin sonucunda bir Cumhurbaşkanı seçiyorsa ve de TBMM üyelerini seçiyorsa, bu vatandaşın tercihine sonuna kadar güvenmek en demokratik tavır olacaktır.
Demokrasi, beğensek de beğenmesek de seçim sonuçlarını “hazmetme” işidir. “Hazımsız demokratlık” sadece olsa olsa “eyyamcılık” olarak değerlendirilebilir.
Yine söylüyorum: Seçim sonuçlarına göre kim cumhurbaşkanı olursa, TBMM üyeleri kim olursa, seçim sonuçları ne olursa olsun, Devletimize, milletimize hayırlı uğurlu olsun.