AK Parti’nin 14 yıllık iktidarında birçok uyarılarda bulunmuştuk. Ve AK Partililer bu uyarıları hiç dikkate almamışlardı.
Mesela bu uyarılarımdan biri Ergenekon davası ile ilgili idi. Silahlı Kuvvetler’in içinde bazı kirli ilişkilerin içerisinde olan bir takım kişiler gözaltına alınmıştı. Ama ardından olay o kadar laçkalaşmıştı ki, neredeyse AK Parti aleyhine söz söyleyenler, Hükümet’e muhalif olanlar gibi herkes içeriye alınmaya başlamıştı. O zaman birçok kişi gibi benim de uyarım; “durum öyle bir hale geldi ki içeriye alınan suçsuzların çokluğundan gerçekten suçla ilişkisi olan bazıları da bu işten yakasını sıyıracak” olmuştu.
Şimdi Ergenekon’la ilgili gelinen aşamada gerçekten hiç suç bulunamadığı gibi herkes aklanarak salıverildi. Ve suçla ilişkisi olan bir takım insanlar da bu vesileyle şimdi dışarıdalar.
Şimdi buna benzer bir uyarıyı yine yapmak istiyorum. Ama bu sefer ki biraz daha farklı…
15 Temmuz darbe girişimi ülkede bir dönüm noktası olmuştur. Burada FETÖ’nün ve bunu maşa olarak kullanan diğer güçlerin de büyük bir hezimeti olmuştur. Bundan sonra yapılanlar da gayet doğrudur. OHAL ilan edilmiştir ve bu girift yapıyı ortaya çıkarmak için çok hassas bir araştırma başlatılmıştır. Burada kesinlikle çok dikkatli olunduğu, kurunun yanında yaşın da yanmadığı veya at izinin it izine falan karışmadığını rahatlıkla söylemek lazımdır. Zaman zaman ufak tefek kusurlar yapılabilir ama durumun vahametine göre de bu tür küçük hatalar büyütülmemelidir.
Ancak bu mücadele devam ederken, OHAL’in de arkasına saklanarak olur olmaz Kanun Hükmünde Kararnameler(KHK) çıkarmak doğru bir siyasi hareket olamaz.
29 Ekim törenleri için Anıtkabir’e giren subayların üstlerinin aratılması bir handikaptır. Hele bu aramayı bir de ast-üst ilişkisini de devre dışı bırakarak yaptırırsanız bir kesimi rencide edersiniz. Hele bir de buna bayram törenlerinde Garnizon Komutanlarının yeri ile ilgili düzenlemeleri eklerseniz toplumdaki desteği ve birliği kaybedebilirsiniz.
Rektörlerin bundan sonra YÖK tarafından aday olarak belirlenerek Cumhurbaşkanı tarafından atanacak olması ve öğretim görevlilerinin müdahil olmalarının ortadan kaldırılması da bir handikaptır.
Bu üniversitelerdeki öğretim görevlilerinin rencide olmasına sebep olur. Aynı zamanda bu, YÖK’ün siyasallaşmasına –ne kadar siyasi değil bilmiyorum ama- neden olur. Üniversitenin sorunlarıyla alakalı rektörlerden ziyade YÖK’le arası iyi olan rektörler ortaya çıkmaya başlar ki bu da kaliteyi düşürebilir.
Selçuk Üniversitesi’nin rektörlük seçimlerini hatırlasanıza; bir tarafta neredeyse üniversitedeki yüzde 70 öğretim görevlisi tarafından desteklenen bir rektör adayı varken, YÖK canının istediği bir adayı Cumhurbaşkanına sunsaydı ve alakasız bir rektör atanmış olsaydı Selçuk Üniversitesi bu kadar atak gösterebilir miydi?
Düşünmeden çıkartılan KHK’lar unutulmamalıdır ki hem toplumsal barışı zedeler hem de verilen mücadeleye halel getirir. Bunu unutmadan hareket etmekte yarar vardır.