Bugün iki konudan bahsetmek istiyorum. Birincisi Konya’daki düğünlerle ilgili.
Malumunuz, düğünler bizler için değerlidir. İnsanlar hayatlarında eşlerini seçmek için ömürlerinde sadece bir kez evleneceklerini düşünerek en güzel şekilde düğünlerini yapmayı hedeflerler. Dinimizce de düğünlerin duyurulmasının öneminden bahseder.
Düğünlerin olmazsa olmazlarından birisi de araç konvoylarıdır. Gelin arabası başta olmak üzere, eş, dost, akraba bir araya gelirler ve araçlarıyla şehrin içini turlamaya başlarlar. Tabii ki bu durum her ne kadar düğün sahipleri tarafından çok önemli bir durum olsa da, onların dışındaki o şehirde yaşayanların hiç umurunda bile değildir. Ve 2,5 milyona yakın Konya nüfusunun, düğünle ilgili, hadi biraz da abartalım, 5-6 bin kişinin dışındaki milyonlarca kişinin hiçbir ilgisi yoktur. O milyonlarca kişi kendi normal hayatlarına devam ederler.
Ama düğün yapanlar ve düğün de konvoy yapanlar sanırlar ki, Konya’da yaşayan milyonlarca kişi yapılan bu düğüne müdahil olacaklar.
Konvoy yapılır. Zaten allak bullak olan Konya trafiğini kilitlerler, engellerler, yolu kapatırlar ve bunu bu düğüncüler kendilerinde “hak” görürler. Mesela yol kesen o konvoyun ardında cenazeye yetişmeye çalışan bir araç olacağı akıllarına gelmez. Yani güya kendi hakkına sahip çıkmaya çalışan düğüncüler, diğer insanlara yaptıkları zulmün farkında değildirler.
İşte sırf bunun için bu konvoyları artık Konya’da tamamen kaldırmalıdır. Bunlara müsaade etmemelidir. Hele trafik ekibinin yanından geçen konvoyların hiçbir müdahaleye maruz kalmaması şehirdeki insicamın bozulmasını sağlayacaktır.
Bu işin ekonomik boyutundan bahsetmiyorum bile… Yani Türkiye Cumhuriyeti boş boş akaryakıt harcayacak, ithal ettiğimiz akaryakıtı böyle lüzumsuz işlerde kullanacak kadar zengin bir ülke değildir.
Olayın ekonomik boyutunu da düşündüğümüz zaman bilinmelidir ki, o konvoyda sadece o trafikteki diğer insanların hakkı yenmemiş, bunun üzerine 80 milyon Türk vatandaşının da hakkı yenilmektedir. Eğer bunu düğün sahipleri düşünemiyorsa, Devlet trafik cezası kanalıyla bu düğüncülere düşündürtmelidir. Kimse kimsenin hakkını yememelidir.
Hak yemek deyince yine dünkü bir üzücü olaya burada değerlendirmek lazımdır:
Dün bilindiği üzere bir KHK yayımlanarak, kamudan atılan ve görevine iade edilen kişiler listelenmiş Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Kıbrıs Gazisi Emekli Kurmay Albay İsmail Gül de görevi iade edilenlerdendir. Daha doğrusu hakları iade edilenlerdendi. Bu Albay bir KHK ile zaten emekli olduğu halde cezalandırılmış ve rütbeleri geri alınmış “er” rütbesine indirilmiştir. Şimdi de dün yayımlanan KHK’da suçsuz olduğu anlaşılmış ve hakları iade edilmiştir.
Peki, bu süre içerisinde ne olmuştur? Albay Gül’ün rütbeleri alınınca dayanamamış, rahatsızlanmış, üzülmüş, hasta olmuş ve birkaç ay içerisinde de hayatını kaybetmiştir. Cenazesi de bir albay olarak kaldırılmamıştır. Şimdi bu yeni KHK ile hakları geri verilmiştir ancak hayata geri döndürme olanağı yoktur. Veya o dönemde yaşadığı üzüntüleri telafi etme şansı kalmamıştır.
Bu haberi duyunca aklıma Ergenekon davasında sanıklardan Kuddusi Okkır geldi. Hani Ergenekon davasının kasası olarak yargılanan ve bu üzüntüye dayanamadığı için hapishanede kansere yakalanan ve ardından da hayatını kaybeden ve de Devlet’in 95 bin Euro tazminat ödemek zorunda kaldığı Kuddusi Okkır’dan bahsediyorum.
Peki bunların hakları ne olacak? Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde hak ve adaletin en üst seviyede olması gereken ülkemizde Devlet vatandaşının hakkını yerse vatandaş da diğer vatandaşlarının hakkını yemeye kalkarsa, bu ülkede birlik ve beraberlik sağlamak çok da kolay olmayacaktır.
Gecikmiş adalet, adalet değildir denilir ya; bunun gibi yapılan haksızlıkları sonradan telafi etmek şansı ortadan kalkıverebilir. O nedenle en küçük bireyimizden, Devlet’in en üstüne kadar hakka ve adalete en üst seviyede sahip çıkmamız gerekmektedir. Bu Devlet bazında Albay Gül örneğinde de aynıdır; düğün konvoylarında da aynıdır. Hak yemek, hak yemektir.