Malum bu hafta 15 Temmuz haftası. Demokrasi ve Milli Birlik haftası…
Hafta başında AK Parti İl Başkanı Musa Arat bununla ilgili, kahvaltılı bir basın toplantısı düzenledi. Her ne kadar basın toplantısının konusu 15 Temmuz haftası ile ilgili hazırlıklar olsa da asıl merak edilen konu geçtiğimiz hafta sonuna doğru Musa Arat’la ilgili ortaya atılan mektup meselesi idi.
Bilindiği üzere geçtiğimiz hafta ortasında Çarşamba günü, Ankara Emek’ten, basın mensuplarına, Konya protokolüne ve de Ankara’da bazı makamlara iletilmek üzere bir mektup gönderilmişti. Mektubun içeriğinde AK Parti Konya İl Başkanı Musa Arat hakkında birçok suç isnat ediliyor ve Musa Arat karalanmaya çalışılıyordu.
Öncelikle teşkilat seçimleri sırasında isimsiz gönderilen mektupları okuyarak bile zaman kaybetmekten çok hoşlanmamışımdır. Çünkü seçim dönemlerinde adayların birbiri ardından, atıp tutması, “eski Türkiye”nin “kasaba politikası” geleneği idi. Ama malumunuz halihazırda bunu kullananların olması da gayet normal gözüküyor.
Musa Arat gerçi kendisi açıkladı. Bu mektubu göndereni tespit etmişler. Yani olay savcılıktaymış. Gelişmeleri de ilerleyen süreçte öğreneceğiz. Zaten tek bir kişilik iş olmayacağı ayan beyan ortadadır.
Ama şunu söylemek lazım: Bu mektubu yazan da yazdıran da bariz şekilde bellidir ki, AK Partilidir. Yani AK Partili olmayan birisinin bu şekilde bir mektup yazması çok kolay olmaz.
Şimdi her ne kadar kimse kimseye bu konudan bahsetmese de herkes bu mektubun arkasında kimler olduğunu merak ediyor. Ve haliyle de varsayımlar havada uçuşuyor.
Ben naçizane bir tavsiye de bulunayım. Öncelikle siyasette eski yerel politikacılara artık yer yok. Yani daha evvel, AK Parti’de il başkanlığı yapmış, genel merkez delegeliği yapmış, milletvekilliği yapmış, hatta bakanlık yapmış politikacıların çok fazla beklenti içerisine girmelerine gereksinim olduğunu düşünmüyorum.
Ayrıca, AK Parti’de malumunuz 15 senedir bir dünya danışmanlık yapan kadro oluştu. Tabii bu danışman kadrosunun her bir üyesi kendisini politikada çok üst seviyede görür. Kimi yerine göre ülkeyi yönetir, kimi yerine göre bölgeyi yönetir kimi de yerine göre ilini yönetmek ister. Bunların da hiç böyle bir beklentiye girmelerine gerek yoktur. Onlar danışmanlıklarını dört dörtlük yaparlarsa o zaman devlete- millete en iyi hizmeti yapmış olacaklardır.
Bir de AK Parti’nin çok özen gösterdiği STK mantalitesi vardır ki; STK Başkanları da arkalarında STK kurdukları 7 kişiye sahip olamazken, ülke yönetmeye kalkarlar. İlerlemeye yol gösterici olmaları gerekirken, bilakis ilerlemenin önünde bir engel oluştururlar ve bunun farkında olmazlar.
Dolayısıyla il yönetmeyi, il yönetim kurullarına bırakmak en doğrusudur. İl yönetim kurulları zaten genel merkezin rızası doğrultusunda seçilmektedir. O zaman burada var olan bir il yönetimine muhalefet, aslında genel merkeze de bir muhalefet olduğu gibi, partiye de zarar vereceği görülmelidir.
ABD’de de, AB’de, Ortadoğu’da, Balkanlar’da ülkenin bekasıyla uğraşan bir Cumhurbaşkanı ve genel başkana, burada şahsi küçük hesaplarla ayağına ket vurmaya çalışmak çok yerinde bir uğraş değildir.
Artık “yeni Türkiye”de ölçü hizmettir, üretimdir ve çalışmaktır. Başkanların da, muhalefetlerinin de ölçüsü çalışmak olacaktır.
Çalışan, iş üreten, il başkanı olacak; iş üretmeyip dedikodu üreten de köşesinde inzivada olacaktır.