En büyük sorun ekonomi ama gündem değil
Türkiye’nin son günlerdeki gündemini sorsam birçoğunun vereceği cevap Muharrem İnce’nin “parti kurma nazlanmaları” veya Meral Akşener’in Cumhur İttifakı’na dahil olup olmayacağı olacaktır.
Halbuki bugün Türkiye’nin belki de en önemli ve tek meselesi ekonomidir. Ülke ekonomik manada çok da iyi bir yerde değildir. Şimdi burada birçok rakam arasında açıklama yapmayı çok doğru bulmuyorum. Zaten bu rakamları gazetelerde haberlerde okuyorsunuz veya internete girdiğinizde tek tuşla önünüze çıkıyor. Ben bugün biraz daha samimi bir yazı olsun istiyorum.
Öncelikle verilere bir bakalım. Sonra bir çalışan olarak cebimizdeki parayla ekonomimizi bir ölçelim. Ve en sonunda da Hükümet bu duruma ne diyor ona bakalım.
TÜİK, Temmuz enflasyon oranını açıkladı. Buna göre yıllık TÜFE 11,76 olarak gerçekleşti. Yani yıllık enflasyon, yüzde 11,76 imiş. Yani daha açıkçası, geçen sene 100TL’ye aldığımız bir malı bu sene 111,76 TL’ye alacakmışız. Peki gerçekte böyle mi? Mesela her hafta pazartesi günü gazetemizde yayınladığımız meyve sebze fiyatları bulunmakta. 2019 yılının temmuz ayında domates fiyatı 1,50TL imiş. 2020 yılının temmuz ayında domates 2,50TL olmuş. Mesela tereyağı 2019 temmuzunda 35 TL iken şimdi 2020 temmuzunda aynı tereyağı 45 TL olmuş durumda. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama yukarıda da belirttiğim gibi rakamlara boğmak istemiyorum yazıyı. Ve bu örnekleri ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım, yüzde 11,76’lık oranı görebilmemiz çok zor.
Kısacası TÜİK’e göre “enflasyon nasıl hesaplanırmış, ‘hesabı doğruymuş, yanlışmış’ demek istemiyorum” ama bizim hissettiğimiz ve sokakta alışverişini yaptığımız hiçbir ürün yüzde 11,76 gibi düşük bir oranda fiyat arttırmış değil. Dolayısıyla cebimizi elimize attığımızda alım gücümüz geçen seneden bu seneye epey azalmış görünüyor. Yani veriler ne derse desin, cebimiz bu verileri kabul etmekte zorlanıyor.
Gelelim Hükümet’in ne dediğine…
Cumhurbaşkanımızı dinleyince ekonomimiz gayet iyi ama hem pandeminin de etkisiyle tüm Dünyada meydan gelen küresel kriz bizi de etkiliyor.
Ekonomi Bakanımızı dinleyince, her şey güllük gülistanlık. Hiçbir sorun yok ve gayet iyi gidiyoruz.
Ama yine aynı şeye geliyoruz. Elimizi cebimize attığımızda hiç de iyi bir ekonomi ile karşı karşıya kalamıyoruz.
Hani meşhur bir fıkra vardır: “Bir boks maçı öncesinde, antrenör, boksöre sürekli olarak maçı kazanacağını söylüyor ve moral veriyormuş. Maç başlamış ve bizim boksör başlamış dayak yemeye. İlk raund bittiğinde, antrenör moral vermeye devam etmiş:
- Aferin evladım, çok iyi gidiyorsun. Adamı iyi dövdün, devam et...
İkinci raund başlamış, değişen bir şey yok. Bizim boksör dayak yemeye devam ediyor, bir gözü de yediği yumruktan iyice morarmış. Raund bittiğinde antrenörü:
- Çok iyi dövüştün, bravo. Adamı öyle dövdün ki neredeyse devirecektin. Devam et iyi gidiyorsun...
Üçüncü raund başlamış. Bu kez rakip boksör daha sert yumruklar atmaya başlamış. Bizim boksörün kaşı açılmış, dudağı patlamış, burnundan kanlar gelmeye başlamış. Ringin ortasına serildi serilecek. Neyse ki, gong imdadına yetişmiş ve üçüncü raund da bitmiş. Perişan bir şekilde, kesik kesik nefes alırken, antrenörü başlamış konuşmaya:
- Aferin evlat, bu raund da çok iyiydin. Hatta önceki rauntlardan daha iyiydin. Adamı perişan ettin, az kalsın ringin ortasına seriyordun. Çok iyi dövdün, perişan ettin adamı, bravo...
- Hocam, adamı çok iyi dövdüm, perişan ettim değil mi?
- Evet, evet, adamı perişan ettin, çok iyi dövdün...
- Hocam, madem ben adamı çok iyi dövüp, perişan ediyorum... Peki ama biri de beni dövüyor, beni döven kim?”
Dostlukla kalın.