Eğitimcilik oyunu başladı
Evet nihayet okullarda yüz yüze eğitim başladı. Tabii buna başladı mı desek, başlamadı mı desek bilemiyorum. Kimler gidiyor okula, ana sınıflar bir de 1. sınıflar. Haftada bir gün olarak başladı. Ha bu arada bu bir gün de zorunlu değil. Yani çok merak ediyorum, acaba eğitim konusu tarihimizde hiç bu kadar saçma sapan bir hal almış mıdır? Şimdi bu hafta uyum haftası olarak haftada bir gün ders olacak, ona da veli istemezse, dilekçe bile vermesine gerek yok, online eğitime devam edebilecek, sonraki hafta, hafta da iki güne çıkacak ders ve de tabii ki zorunluluk yok. Yani olaya neresinden bakacağımı bile bilmiyorum işin doğrusu. Mesela, “çocuğun baba ve annesi çalışıyor. Eve geliyorlar. Ve iş hayatı içerisinde oldu ya virüs kapıyorlar. Malum, çocukların taşıyıcı olduğunu durmadan söylüyorlar. Bu baba ve annenin çocuğu hiçbir şeyin farkında olmadan, sabah servisine biniyor. Oldu ya; servisteki çocuklara taşıyor. Aynı zamanda servis sürücüsüne sirayet ediyor. Okula geliyor sınıfın öğretmenine ve de sınıftaki diğer öğrencilere taşıyor. Diğer öğrenciler evlerine gidiyorlar, tabii ki virüsü de taşıyorlar. Öğretmen ayrı bir risk yaşıyor... Falan filan... Yani bu senaryoyu daha da uzatabiliriz.
Sanırım “kendilerine bakmayı be- ceremezler(!)” diye üniversite öğrencilerini eğitime başlatmayanlar; kendilerine çok daha iyi bakabileceklerine inandıkları ana sınıf ve 1. sınıfları eğitime başlattılar.
Bu arada sloganı da unutmayayım; “okulda güvendeyiz”. Neden? Çünkü okulu steril hale getirdiler. Hijyenin en üst noktasına getirdiler. Bu konuda yorumu siz okuyuculara bırakıyorum.
Ama buraya kadar okuduğunuz yazıyı rica ediyorum, tekrar dönüp baştan bir kez daha okuyun. Yani bir “absürd komedi filmi” senaryo Bir de şimdi bölgesel olarak değerlendirme yapılabilirmiş. Yani mesela Konya'da okullar kapanıp, başka bir ilde devam edebilirmiş. Yani müfredatı da Türkiye'nin her yerinde bir birinden eksik veya fazla olacak şekilde düzenlemek gerekebilecek. Olacak iş mi bu? Uzaktan eğitim de zaten ayrı bir muamma. Herkesin bilgisayarı zaten yok. İnternet her yerde var mı yok mu o da ayrı bir tartışma konusu. İnternet kesintileri zaten normal bir olay. Bu arada elektrik kesintileri de ayrı bir handikap.
Yani burada her hâlükârda bir sıkıntılı durum olduğu ortada. Bence Milli Eğitim Bakanlığı öncelikle uzaktan eğitim ile ilgili tüm altyapıyı, tüm öğrencileri için hazırlamalıdır. Bunun içerisine bilgisayar da girer, internet de girer, elektrik dağıtımı da girer. Hatta daha detaylandırırsak öğrencinin çalışma masası bile girer. Bunların hepsini gereken bakanlıklarla da iletişim halinde çözmek zorundadır.
Akabinde eğer eğitimi başlatacaksa, ana okulundan, üniversiteye kadar her birimi yüz yüze eğitime hazırlaması da şarttır. İlkokul çocuklarını yüz yüze eğitime başlat, üniversitede yetiştirmen gereken doktoru bile uzaktan eğitimle yönet, bu durum saçmalığın daniskasıdır.
Şimdi bir iki tane aklıevvel çıkar ve kurumsal farklılıklardan bahsedebilir diye ben cevap vereyim. Ülkemiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetilmektedir. Yani Yürütme tek başına Cumhurbaşkanıdır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı tüm kurum ve kuruluşların başıdır. Bir talimat verdi mi, bakanlık ayrımı falan kalmaz.
Şimdi bence Milli Eğitim Bakanlığı'nın yapması gereken şey, bu pandemiyi de vesile görerek yeni bir “tevhidi tedrisat” kanunu uyarlamak olmalıdır. Müfredatta, gereksiz ve ders programı doldurmak için konulan dersleri tekrar değerlendirmelidir. Ve yeni bir müfredat oluşturarak, öğrencilerin örenmeyi ön plana alacakları bir sistem kurmalıdır. Aksi halde bu absürt sistemden ortaya çıkacak olan bir jenerasyon kaybı olacaktır.
Dostlukla kalın.