Dilimize “çok büyük” yerine “dev” diye bir sıfat girmiştir ya. Hani “dev yatırım”, “dev indirim” gibi… İşte sanırım bu dokuz günlük bayram tatiline de “dev tatil” diyebiliriz. İşte bu “dev tatil” dün akşam mesai bitimi ile birlikte başladı. Bundan en karlı çıkanlar da sanırım turizm sektörü oldu.
Bu bayram günlerinin artık günümüzdeki ismi bilindiği üzere “tatil” oldu. Yani öyle eskisi gibi, annenin-babanın evinde, tüm kardeşler toplansın, hep birlikte sıla özlemi giderilsin, işler beraberce yapılsın falan gibi bayram geçirmeler artık kalmadı. Şimdi bayramın kaç gün olduğuna bakılıp ona göre bir yer ayarlaması yapılarak tatil geçirilmesi düşünülür oldu. Ekonomiden falan bahsetmeyeceğim. Otellerde yer yok, sahiller tıklım tıklım, kültür ve turizm turları neredeyse ağzına kadar dolu. Bunun yanı sıra ekonomiyi anlatacak bir durum yok.
Her neyse sonuçta işte adına bayram deyin, tatil deyin, bayram tatili deyin, ne derseniz deyin, bu tatil başladı.
Tabii ki zaten son hafta bayramın yaklaştığını gösteren en iyi ögelerden biri olan “dilencileri” herkes fark etmiştir. Yani bilhassa insanların bu şekilde duygusallıklarının daha yoğun olduğu, din kültürünün daha çok yaşandığı dönemlerde en bariz gösterge olarak dilencileri görürsünüz. Adım başında karşınıza bir dilenci gelir.
Bunların “çete” olduklarını gözden kaçırmamak lazımdır. Öyle gerçekten ihtiyacı olan, fakir-fukara grubundan falan değildir bunlar. Küçücük bebekleri kucaklarına basıp, bir de olayı ajite hale getirip, insanların duygularını sömüren bu çetelerle en iyi mücadele bunlara hiçbir şekilde parasal yardım yapmamaktır.
Hem bakın; Konya’da yaşıyoruz. Diğer illeri bilmem fakat Konya’da, Konya Valiliği bu tür fakir-fukaranın yardımına koşmaktadır. Tek Valilik mi? Hayır. Kaymakamlıklar, belediyeler, dernekler, vakıflar ve tüm bunların yanı sıra hayırsever vatandaşlar, yardıma muhtaç insanları kesinlikle yalnız bırakmamaktadırlar. Hatta bu kurum, kuruluş ve kişiler yardımı alamayacak durumda olanların evlerine kadar bu yardımları taşımaktadırlar.
Anlayacağınız, Konya’da hiç kimse ama hiç kimse dilenecek kadar aç kalmaz, ihtiyaç sahibi duruma düşmez. O nedenle de yolda sokakta dilenen insanlara yardım yapmamak bu tür işgüzar, menfaatçi çeteleri bitirecektir.
Bu arada dilenci çocuklar konusu hep gündeme gelir. Bu konuda Devlet bir şeyler yapmak zorundadır. Yapıyorlar mı bilmem ama mesela bu dilenen çocukları, hatta annesinin kucağında ajitasyon malzemesi olan çocukları Devlet almalı ve kendi şefkatli ellerinde büyütmelidir. Bunlar böyle; çocukların anasına-babasına para cezası keserek çözülecek durumlar değildir. Bu çocukların yetiştiği ortamdan kurtularak, Devlete Millete yararlı insanlar olarak yetişmesi şarttır.
Bayram tatili deyince benim aklıma gelen ikinci konu da trafik konusudur. Allah vermesin ama artık bugünden itibaren onlarca belki yüzlerce trafik kazası, can ve mal kaybı haberi alacağız. Haberlerde, göstermelik trafik kontrolleri, asayiş kontrolleri, “aman giderken gelirken dikkat edin” uyarıları dinleyip duracağız. Ancak demek ki bu durum maalesef bir çözüm halini almıyor. Demek ki daha köklü çözümler getirmek lazım.
Bakın, çevrenizdeki insanları deneyin. Ben inanıyorum ki Konya’da ehliyet sahibi insanlar arasında bir test yapsanız ve sadece trafik levhalarını sorsanız, inanın birçok kişi bu testi geçemez. Yani trafik levhalarının ne anlama geldiğini bilmeyen insandan trafik kurallarına uymasını bekleyebilir misiniz.
Konya’da bir kavşağa geliyorsunuz. Bir trafik levhası var üçgen şeklinde. Normalde bu levha “yol ver” demek. Ama bizim hemşeri bundan anlamadığı için bir de altına “yol ver” diye yazılıyor. Peki, bu sefer yol veriyor mu Konyalı hemşerim? Tabii ki hayır. O zaman kaza olması anormal mi?
İşte en çok uyarılan konulardan biri; levha konulmuş, altına da anlamayan “aptallar” için yazılmış “ada etrafında dönene yol ver” diye. Ve halen ada etrafında dönen yol verirken, diğer taraftan gelen basıp geçiyor. Bu durum “geri zekalılık” değil de nedir? Daha nasıl bir uyarı koymak lazımdır?
Trafik kazalarını bitirmek istiyorsak, bunun çaresi, sürücü okullarında sürücüye “motor” öğretmek değildir. Trafik kurallarını öğretmek olmalıdır. Bir kere trafik levhalarının altına açıklamasını yazmadan, sürücü bu levhanın ne anlama geldiğini bilmelidir. Hatta geriye dönük bile tüm ehliyet sahiplerini de bir sınava tabii tutmalı ve eğer başarısız olursa da ehliyetini iptal etmelidir.
Bu trafik kurallarını iyice öğrettikten sonra da cezaları çok caydırıcı hale getirmeli ve gerekirse hapis cezası getirmelidir. Düşünsenize kırmızıda geçtiği için 2-3 gün hapis yatan bir sürücü bir daha kırmızıda geçebilir mi?
Artık yeni sistemimizde bu tür kararlar lıp uygulamak çok daha kolay ve ok daha hızlı olacaktır. Dolayısıyla bu tür sosyal meselelere de çok hızlı ve çok kolay çözümler üretip uygulamak hiç de zor olmayacaktır.
Ve tabii ki yazımın sonunda günün anlam ve önemine binaen tüm Konyalı hemşerilerimin ve tüm vatandaşlarımızın Kurban Bayramlarını kutlar, iyi tatiller dilerim.