CHP kendi yoğunluğunda

Erhan Dargeçit

 

Bu hafta siyasetin gündemi üç aşağı beş yukarı belli oldu: CHP. Hatta sanırım CHP sayesinde AK Parti kamuoyunda hiç tartışılamayacak bile…

Deniz Baykal’ın televizyon programında verdiği mesajlar, Fikri Sağlar’ın eleştirisi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun tehdidi ve sonunda Selin Sayek Böke’nin görevlerinden istifası konularının her biri CHP’yi ayrı ayrı tartışır hale getirdi.

Aslında konu referandum öncesinde başladı. Referandumda her siyasetçinin kendine özgü olarak evet veya hayır deme durumu ortadaydı. Kemal Kılıçdaroğlu da bu durumda, AK Parti “evet” dediği için “hayır” konumunu almalı ve buradan da hayır oylarının kazanmasını sağlamalıydı. Bu durum haliyle Kılıçdaroğlu’nun liderliğini devam ettirecek ve CHP genel başkanlığının tartışılması konularını bitirecekti.

 

Referandumdan “evet” sonucu çıktı ve tabii ki Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık hesapları yatmış oldu. Şimdi normal şartlar altında bir kurultay toplanır ve kurultay; “bundan sonraki süreçte neler yapılacak. Nerelerde hatalar yapıldı. Bu genel başkanla mı devam edilsin yoksa yeni bir başkan mı gelsin.” Bunu tartışır ve en yetkili organ olarak bir karara bağlar. Bunu genel başkan yapmazsa, bir de “yüzde 25 oyumuz vardı şimdi yüzde 48’e çıktı” gibi bir çiğlik yaparsa tabii ki haliyle parti tabanı kurultay isteyecektir. Bu gayet doğal bir süreçtir.

 

Bu arada tecrübeli politikacı ve Devlet adamı Deniz Baykal’ın söylediklerine de kulak vermelidir. Baykal 1992’de bu partinin tekrar açılmasına emek vermiş, 1994’te yüzde 4 buçuk oyu olan partiyi, bıraktığında yüzde 25’lerde bırakmış. Haliyle hem CHP’nin doğal lideri, hem tecrübeli siyasetçi ve devlet adamı sıfatıyla Baykal’ın söyledikleri önemlidir.

 

Baykal özetle “kurultay toplanmalıdır, genel başkanlık değerlendirilmelidir. Bu genel başkan 2019 seçimlerinde ya da olası bir erken seçimde Cumhurbaşkanlığına da aday olmalıdır. Eğer Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı’na aday olacaksa, genel başkanlığa devam etmeli, tüm partililer de destek vermelidir.” Diyor.

 

Tabii ki deneyimli bir siyasetçi olarak yapılması gerekeni gayet net belirtiyor. Yani seçimler en geç 3 Kasım 2019 tarihinde olacak. 2018’de ya da bu sene içerisinde olmasına da bir engel yok. Bir parti genel başkanı cumhurbaşkanlığı için en doğru aday olacaktır. Daha evvel İhsanoğlu olayında olduğu gibi ısmarlama bir aday vatandaşı tatmin etmeyecektir. Ve ne zaman olacağı belli olmayan bir seçime hazırlıksız yakalanmaktansa bir an önce kurultayı toplayıp, yeni genel başkanı cumhurbaşkanlığı sistemine hazırlayıp, gerektiğinde de aday olarak çıkarabilmek ve hazırlıklı olduğunu gösterebilmek, kamuoyu açısından güven uyandıracaktır. Dolayısıyla CHP’de bir kurultayın toplanması şarttır ve bu kurultayda seçilecek genel başkan partiyi ve ülkeyi temsil etmelidir.

 

Fikri Sağlar’ın eleştirilerine karşılık “sen partiden atılmıştın seni ben getirdim” mantığında bir yaklaşım ve disiplin süreci, referandum ardından sebebi ne olursa olsun tatmin edici değildir.

 

Burada anlaşılamayan tek konu Selin Sayek Böke’nin istifası sürecidir. Bu tipik bir Emine Ülker Tarhan sürecidir ki Emine Ülker Tarhan en azından tutarlı bir süreç sonunda bu kararı almıştır. Buna rağmen siyasi hayata hiçbir katkısı olmamıştır. Eğer bundan sonraki süreçte Böke, genel başkan olacak bir grupla işbirliği yapar ve desteklediği grup parti içerisinde etkin konuma gelirse siyasi hayatına devam edecektir. Aksi halde genç yaşta siyaset hayatı biten bir eski politikacı kazanmış olacağız.

 

Anlayacağınız CHP’yi yoğun bir gündem bekliyor. Bu yoğunluk sonucunda ne olacak bilmiyorum ama sonucundan da çok umutlu olmamak lazım. En azından şimdilik…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.