Bürokrat değerlendirme kriteri
Sevgili dostlar, köşe yazısı yazmanın en sıkıntılı tarafı kimseyi mutlu edememektir. Çünkü ne yazarsanız yazın illaki birileri çıkıp eleştirecektir. Ben de yıllardır yazılarımı birileri beğensin, birileri eleştirsin diye yazmıyorum. Ben kendime göre doğru olanları düşünüp yazıya döküyorum. Tabii ki burada bir ölçü olmalıdır, bu ölçü de benim için vicdan ve bilimdir.
Dünkü yazımda Türkiye ekonomisinden bahsetmiştim. Bu konuda haliyle hemen Ak Partili olan dostlar, bunun böyle olmadığını; CHP’li veya diğer muhalefetten olan dostlar da olayın çok daha da vahim olduğunu anlattılar bana.
İşte anlattığım olay da tam da budur. Yani her şeyin bir ölçümü, bilimsel bir dayanağı ve dünya üzerinde kabul edilmiş bir veri olması gerekmektedir. Yani bir “bardak” için, “hayır bu vazodur” diye bir tartışma yapılabilir mi? Son zamanlardaki tartışmalar maalesef “bardağın vazo olduğunu” iddia etmek şeklinde gelişmektedir. Bendeniz yazılarımda bunu yapmamaya gayret ettiğim gibi aynı zamanda bu tür eleştirileri de haklı bulmuyorum.
Dünya genelinde ekonomide kabul edilen bilimsel teknik, başta ülkelerin milli gelir sonra da ölçü kişi başına milli gelir sıralamasıdır. Bu, bilimsel bir ölçüdür. Bunun tartışılacak bir tarafı yoktur.
Zaman zaman tartışmalar mesela TÜİK açıklamalarında ortaya çıkmaktadır. Yani mesela TÜİK enflasyon rakamı açıklamaktadır. Ama sokakta vatandaşın yaşadığı para harcaması ile TÜİK’in açıkladığı arasında bir fark gözükmektedir. Bu durum, bilimin yanlış işlemesinden dolayı olmaz. Buna yüzde yüz yanlıştır da diyemeyiz. TÜİK binlerce üründe fiyat araştırması yapıp, aralarından “baz olarak seçtiklerinde” belki bir tartışma olabilir. Aksi halde buna “bilimsel değil demek” doğru değildir.
Tabii ki vatandaşlar olarak neyi, nasıl değerlendirebileceğimizi bilmemiz lazımdır. Yani mesela Konya’daki sulama işleri, baraj yapıları, vs. gibi konularda eğer DSİ işini iyi yapıyorsa –ki bize göre gayet iyi yapıyor, Konya’da DSİ’nin başındaki bürokratın “çalıştığını” söyleyebiliriz. Tabii bu tür kurumlar direk vatandaşla yüz yüze kalmadığı için vatandaş DSİ müdürünün çalışıp çalışmadığına pek bakmaz.
Mesela, vatandaşla direk yüz yüze çalışmak zorunda kalan Emniyet güçlerimiz vardır. Dolayısıyla vatandaş hep bu güvenlik güçlerimizle karşı karşıya kaldığı için oradaki müdürün çalışıp çalışmadığına daha çok önem verir. Burada da kriterler bellidir aslında. Yani Konya’da tabiri caizse “asayiş berkemal” ise, mesela alkol, uyuşturucu sorunu çözümleniyorsa, hırsızlık, cinayet konuları azaltılıyor ve de failleri yakalanıyorsa, fuhuşla mücadele ediliyorsa, kısacası Konya’nın her tarafında vatandaş elini kolunu sallayarak, bir asayiş sorunuyla karşılaşmadan, rahat rahat geziyorsa, o zaman Emniyet Müdürü iyi ve çalışkan bir bürokrattır. Bunun tersi geçerliyse de iyi bir bürokrat değildir ve zaten kentin siyasi dinamikleri bu işi daha iyi yapacak bir bürokrat atanması için çalışırlar.
Aynı şekilde Şehrin Valisi için de değerlendirme basittir. Yani şehirdeki kurum ve kuruluşların arasındaki koordineyi sağlayarak şehrin gelişmesine katkı sunabiliyorsa o vali iyi bir validir. Suya sabuna dokunmuyor, şehirle ilgili hiçbir fikir üreterek, sunmuyorsa da iyi bir bürokrat, iyi bir vali değildir.
Yani kısacası her konuda bir bilimsel ölçüm şekli vardır. Bizler vatandaş olarak bu ölçüm şekillerine göre değerlendirmeler yapıp, seçimlerimizi de ona göre yapmalıyız. Yani durduk yerde “Konya seninle gurur duyuyor” sloganı atmak, aymazlıktan öteye gitmez. Konya, kendisine emek verenle gurur duyar; kendisine bir katkı yapmayanla da gurur murur duymaz.
Dostlukla kalın.