28 Aralık 2012'de bir televizyon röportajında o zamanın Başbakanı, şimdinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorununu çözmek için hükûmetin İmralı'da yatmakta olan teröristbaşı Abdullah Öcalan ile görüşmeler yaptığını duyurduğunu dünkü yazımda belirtmiştim. “Çözüm süreci” denilen “zaman kaybının” başlangıcı işte aslında bu tarihti.
Bu tarihten hemen sonra 9 Ocak 2013’te sözde Kürdistan Ulusal Kongresi Paris sözde temsilcisi ve PKK kurucularından birinin de aralarında bulunduğu 3 PKK’lı öldürüldü.
Hemen akabinde Ankara’da AK Parti Genel Merkezi'ne ve Adalet Bakanlığının Kızılay'da bulunan ek binasının ziyaretçi girişine akşam saatlerinde saldırı düzenlendi. Bu saldırıyı yapanlar da iki kişiydi.
Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin, "Genel merkezimize muhtemelen bir lav silahıyla mühimmat atımı yapılmıştır, bir miktar maddi hasar söz konusu, onun dışında bir sıkıntı yok'' demişti. Bakan Ergin, bakanlık binasına yönelik saldırı hakkında bilgi verirken de otoparka ve giriş bölümüne iki el bombası atıldığını, bir personel eşinin hafif yaralandığını söylemişti.
Sadullah Ergin, "'Türkiye'de ne zaman bir hamle dönemi başlasa ne zaman yeni bir atılım yapılsa bu tip provokatif eylemlerle karşılaştık. Ama bunlara karşı tedbirliyiz. Yola çıkarken zaten bunları öngörüyorduk." Diye konuşmuştu. O dönemde de Başbakan Erdoğan ülke dışında, Danimarka’daydı.
Şimdi de Salı günü, altı boş bir açıklama yapılıyor ve bunun hemen ardından Ankara'nın Kahramankazan ilçesindeki Türk Havacılık ve Uzay Sanayi (TUSAŞ) merkez yerleşkesine iki kişi bir canlı bomba saldırısı düzenliyor.
Şimdi bundan sonraki süreçte neler olacak?
Öncelikle halk her şeye alıştığı gibi bu duruma da alıştırılacak. Mesela “çözüm sürecinde” 4 Nisan 2013’te mecliste kurulacak komisyona CHP ve MHP üye vermeyeceklerini ve bu komisyonda herhangi bir görev almayacaklarını duyurmuşlardı. Şimdi CHP zaten DEM’le çok ayrı değil. MHP de zaten bu işi tekrar yeşerten pozisyonunda gözüküyor. Demek ki halk da yakında bu konuda bir yumuşama yaşayacaktır.
Dünkü yazımda zaten çözüm sürecinin safsatadan ibaret olduğunu anlatmaya çalışmıştım yine buna girmeyeceğim. Geçen sefer de zaten en sonunda 5 Ağustos 2014’te yaptığı gibi “çözüm sürecinde müzakerelere geçilmemesinden rahatsızlık duyduğunu ve artık sabır taşının çatladığını” açıklayıp işi bitirecektir ama tabii daha bunun için zaman var.
Şimdi bir kesim terörden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek korku içerisinde yaşamanın kötülüğünü anlatacak. Bir kesim anaların yüreğinin yandığını, gözü yaşlı aileleri, anneleri gelinleri bebekleri anlatacak.
Bir kesim de ekonomik olarak terörle mücadelenin ülkeye getirdiği yükleri anlatacak.
Vatandaş da kuzu kuzu dinleyip terörün bitmesi için ne gerekiyorsa yapalım diye hükümetten çözüm bekleyecek.
Burada tabii ki ne olursa olsun fütursuzca kabul eden gazetecileri de uyarayım. Kesinlikle çok keskin olmayın çünkü buradan dönüş kesinlikle olacak. Çok keskin olursanız o dönüşte savrulup kalırsınız, benden söylemesi.
Yazımı sonlandırmadan önce TUSAŞ saldırısını nefretle lanetliyorum. Şehit olan 5 vatandaşımıza Allah’tan rahmet ve ailelerine sabır; yaralı 22 vatandaşımıza da acil şifalar diliyorum.
Dostlukla kalın.