Bilindiği üzere 16 Nisan 2017 tarihinde bir referandum yapılmış ve bu referandumda halkın çoğunluğunun Anayasa değişikliğine “evet” demesiyle 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmişti.
O zaman da çok tartışılmıştı halen de tartışılmaya devam edilen bir sistem. Bu yazıdaki amacım Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndeki eksiler-artılar olmadığından bu konuya girmeyeceğim. Biz 9 Temmuz 2018 tarihi itibariyle bu sisteme “kağıt üzerinde” geçtik ama çıkarılması ve değiştirilmesi gereken kanunları çıkaramadığımızdan uyum yasalarını ortaya koyamadığımızdan sistem garip bir hal aldı.
Mesela cumhurbaşkanı anayasanın 103. Maddesine göre yemin eder. Bu yemininde “….. üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma…..” der. Ama bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı bir siyasi partinin genel başkanı da olabilmektedir. Bu tür garipliklerin giderilmesi gerekmektedir.
Demokrasiyle yönetilen ülkelerde devletin birbirinden bağımsız 3 gücü vardır: Yasama, Yürütme ve Yargı. Bunlardan yargı, bağımsız mahkemelerin görev alanıdır. Yasama TBMM’nin görevidir. Yürütme ise hükümetin görevidir. Daha önceki sistemde hükümet başbakan ve bakanlar kurulundan oluşmaktaydı. Bu sistemde ise yürütme sadece tek başına cumhurbaşkanındadır. Yani bir bakanlar kurulu, kabine vb. bir organ yoktur.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, Cumhurbaşkanı siyasî kararları verme konusunda tek yetkilidir. Bakanların hiçbir siyasî yetkisi ve meclise karşı sorumluluğu yoktur. Bakanlar, cumhurbaşkanının teknik çalışma ekibidirler.
Tabii bu durumda bakanların neden TBMM’de yemin ederek çalışmalara başladığı sorusu gelebilir. O da büyük bir ihtimalle eski sistemden kalan bir alışkanlıktır. Yani eski sistemde bakanlar kurulu oluşturulur ve bakanlar yemin ederek çalışmaya başlarlardı. Ama o bakanların TBMM’ye karşı bir sorumlulukları vardı. Dolayısıyla da TBMM huzurunda yemin ederek göreve başlıyorlardı. Şimdiki bakanların, Cumhurbaşkanının dışında ne TBMM’ye ne de vatandaşa karşı bir sorumlulukları bulunmamakta. Dolayısıyla TBMM’de yemin etmelerinin de bir gereği aslında kalmıyor.
Bu sisteme göre Cumhurbaşkanı canı kimi isterse bakan yapıp, canı kimi istemezse de bakanlıktan azledebiliyor. Yani mesela yarın Cumhurbaşkanı Erdoğan isterse beni bile bakan yapabilir. Bunun hiçbir kıstası bulunmamaktadır.
Şimdi hal böyleyken, hukuki, vicdani, siyasi hiçbir sorumluluğu olmayan bakanların “görevden aflarını istemeleri” konusunu sizler nasıl düşünüyorsunuz? Şöyle bir bakınca 3 yıllık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, bakanlardan Cahit Turan, Zehra Zümrüt Selçuk, Berat Albayrak, Lütfi Elvan, Ruhsar Pekcan, Ziya Selçuk gibi isimler hep aflarını istediler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tensipleriyle göreve başlayan bakanlar aflarını isteyerek görevi bırakıyorlar. Şimdi de bakan değişiklikleri gündemde konuşulmaya başladı. Şimdi tüm bu yazdıklarım ışığı altında bakan değişikliklerinin toplum nezdinde bir önemi olur mu? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tek başına Hükümet’tir. Ve de tüm sorumluluklar da Sayın Cumhurbaşkanı’na aittir. Dolayısıyla bakanın kim olduğu isminin ne olduğu gibi sorular gündemi oluşturmamalıdır.
Burada sorulacak soru, en son Lütfi Elvan ve Abdülhamit Gül olmak üzere böyle bir, sorumluluktan uzak ve rahat bir ortamda neden “aflarını isterler”, bence bu durum, üzerinde durulacak daha önemli bir durum gibi geliyor.
Dostlukla kalın.