Bir Hac Bayramı’nı halk arasında bilinen adıyla Kurban Bayramını daha kutladık. Ben bu bayramla ilgili olarak “Hac Bayramı” ismini kullanmayı daha çok beğeniyorum. Bilindiği üzere hani “bu sene Hac yine Kurban’a denk geldi” esprisi vardır ya; bunun gibi aslında Hac olduğu için Kurban Bayramı vardır.
Yani, insanlar arınmak için Hac’a giderler orada arınırlar ve Hac’ın ardından da bu arınmanın bayramını kutlarlar. Ve de şükür ifadesi olarak da kurban keserler. Ve Hac’a gitmemiş olanlar da, gidenlerin memnuniyet ve mutluluklarına ortak olurlar, onlarla birlikte bayramı kutlarlar. Nasıl Ramazan ayında, bir ay oruç tutup ardından Ramazan Bayramı kutluyorsak, burada da Hac farzını yerine getirenlerle birlikte Hac Bayramı’nı kutluyoruz ve şükrediyoruz.
Aslında genelde bir şeyi eskisiyle kıyaslamayı hiç sevmiyorum. Çünkü ne olursa olsun, o dönemdeki şartlarla, şimdiki dönem şartları aynı olmuyor. Burada da eski ve yeni bayramları değil ama eskiden yapılan kolaylıklarla yeni dönemdeki zorluklardan bahsetmek istiyorum.
Eskiden apartmanımızın önündeki küçük avlumuzda kurbanlarımızı keserdik. Hiç de bir sorun olmazdı. Yani düşün o apartmanda belki 10-15 daire olurdu, bunların bir kısmı belki köylerine gider orada keserlerdi ama geriye kalan 5-10 kişi kurbanını bir kasap veya kesebilecek bir komşu marifetiyle keser evine götürür, ayıracaklarını ayırır, vereceklerini verir ve işi bitirirdi. O avluda bir birliktelik yaşanır, herkes birbirine yardım eder, biz çocuklar da olanları ilgiyle ve dikkatle izlerdik.
Öyle şimdilerde birkaç güya “bilmişin” söylediği gibi “çocuklarınıza kurban kesimini izletmeyin, kurbanı çocuklara göstermeden kesin” falan gibi ahkam kesen, “televizyon psikologları” yoktu. Kurbanın getirilmesinden kesilmesine kadar ki sürecin her anını dört gözle izlerdik. Kurbanın boynunun kesilmesini, kanın akışını, hayvancağızın can verişini ders alırcasına izler ve üzülürdük. Hatta o kandan alnımıza bir parmak dokundurulmasını garipsemezdik.
Can vermenin ne kadar zor bir şey olduğunu o hayvancağızın can verişinde görürdük. Onu izledik diye “cani” falan olmadığımız gibi, bir canlının hayatının ne kadar büyük önem taşıdığını o zamanlarda gördük. Belki de merhamet duygusunu, acımayı, canlılara zarar vermemeyi o şekilde pekiştirdik. Bunları görmüş bir insandan bırakın bir başka insana zarar verme duygusunun olabileceğini düşünmeyi, bir başka canlıya bile zarar vermekten imtina edeceği gayet açıktır.
Ve günümüze geldiğimizde bakıyoruz ki öncelikle kurbanı alacaksınız. Ardından bir kesimhane bulacaksınız ve ardından da bir randevu alıp kurbanınızın kesildikten sonraki alma şansına nail olacaksınız. Yani kesimhane size diyor ki “şu saatte kurbanınız hazır olur, gelip alabilirsiniz”. Ondan sonra siz o saatte sanki kasaptan veya marketten et alıyormuşsunuz gibi kesilmiş etlerinizi alıp geliyorsunuz. Yukarıda anlattığım duyguların hiçbirini yaşamıyorsunuz bile. Neyse ki her taraf tatil de o vesileyle bir bayram olduğu kanaati oluşuyor sizde.
Sonra da bilmiş bilmiş: “Eski bayramlar yok oluyor, bayramı herkes tatil fırsatı olarak değerlendiriyor. Herkes deniz kenarına gidiyor.” Gibi abuk sabuk eleştirilerle bayramların yok olduğunu savunacaksın.
Şöyle bir düşününce, bir kere kurbanın pahalılığından falan bahsetmiyorum bile. Önce kurbanı bulacaksın. Sonra kesecek kasabı bulacaksın. Sonra kesilecek yeri bulacaksın. Sonra kesildikten sonra o kurbanın taşınması sorununu çözeceksin. Ve bunun için yeterli birikime sahip olman lazım.
Öncelikle 1000 TL kurban parası ayıracaksın. Kurbanı kesim yerine götürmek ve kesildikten sonra eve getirebilmek için bir otomobilin olacak. Otomobilin ve paran yoksa kurban kesmek işi bir “eziyet” haline gelecektir.
Ondan sonra o “eziyete” katlanmamak adına bir tatil yeri düşünüp, eğer kurban kesilsin istiyorsan da, daha da ucuz olsun diye, yurt dışında kesilmesi adına bir STK’dan çok, kasaplığa dönüşen dernek, vakıf gibi kurumlara hibe ediveriyorsun. Bu arada, asli işi Hac Turizmi organizasyonu ve kasaplık ve toptan et organizasyonuna dönüşen Diyanet İşlerine de verebilirsiniz. (Bu arada yurt dışında 300TL’lik kurbanı burada 600-700TL’ye satıp, götürdükleri kafilenin oradaki yol, yemek gibi masraflarını da bu paranın içinden karşılayanları da ayrıca bir gün yazalım)
İşte Kurban Bayramı kısaca bu şekilde geçti gitti. Sanırım seneler geçtikçe, zaten, bu sistem içerisinde Hac Bayramı sadece hacıları ilgilendiren bir ritüel olarak kalacağa benziyor.