Barodan, CHP’ye; FETÖ elebaşından, Tanju Özcan’a değerlendirme

Erhan Dargeçit

İstanbul Barosunda seçim yapıldı, ben sonuçtan memnun değilim. Bunun nedenini; Özgür Özel’in DEM’e sempatik görünme çabalarının gereksizliğini; Bolu Belediye Başkanının saçma sapan tavrını ve FETÖ elebaşının ölümünü yazdım. Tabii ki kısa kısa…

İSTANBUL BAROSU SEÇİM SONUÇLARINDAN MEMNUN DEĞİLİM

İstanbul Barosu seçimini yaptı. Ne kadar oy kullanıldı, kim ne kadar oy aldı, bunların hepsini haberlerden okumuşsunuzdur. O nedenle ona girmeyeceğim. Sadece başta şunu söyleyeyim; Konyalı hemşerimiz Turgay Bilge hiç beklenmeyen, çok iyi bir destekle üçüncü en fazla oy alan aday oldu. Gönlümüz tabii ki kazanmasından yanaydı ama görünen o ki İstanbul Barosuna bağlı avukatların gönlünü kazanmış ve gerçekten beklenenin çok üzerinde yüksek bir destek gelmiş. Ben bu başarısından ötürü sevgili Turgay Bilge’yi kutluyorum.

İstanbul Barosu başkanlığına İbrahim Özden Kaboğlu seçildi. Kaboğlu’nu şöyle kısaca bir hatırlatayım size. Kaboğlu, 21 Mart 2013 tarihinde teröristbaşı Öcalan’ın mesajının Diyarbakır’da okunmasına destek veren ve de “barış yolunda önemli bir adım” diye nitelendiren bir kişidir.

Ne hikmetse Kaboğlu, Türkiyelilik kavramına sahip çıkmış “Devlet Türkiye olursa ülkenin adı da Türkiye olduğuna göre millete siz Türk milleti diyemezsiniz” tezini savunmuştu.

“Yasama Yetkisi Devredilemez” isimli kitapçığında Türk Milleti yerine “Anayasal Yurtseverlik”; Türkiye yerine “ülke”; Türkiye Cumhuriyeti yerine “cumhuriyet”; Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşı yerine “cumhuriyet insanı” terimlerini savunan Kaboğlu. Türk Milleti ve Atatürk Milliyetçiliği tanımlarını bu kitapçıkta tamamen çıkartmıştı. Kavala ve Demirtaş’ın hapisten çıkarılması için sosyal medyada kamuoyu yaratmaya çalışmıştı.

Ve işin en ilginç tarafı da Kaboğlu 27. Dönem CHP İstanbul Milletvekili idi. CHP’nin terörle işbirliği içerisindeki kişi, kurum ve kuruluşlarla bir diyalogu olamaz. Ama ne hikmetse Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığıyla başlayan bu CHP ekolüne aykırı süreç Kaboğlu’nun bu kitapçığıyla daha çok tartışılmaya başlamıştı. Kılıçdaroğlu zamanında, rapor olarak sunulan “Yasama Yetkisi Devredilemez” kitapçığına şimdilerde CHP’nin resmi internet sitesinde ulaşılamıyor.

DEM’E SEMPATİK GÖRÜNMEK HİÇBİR FAYDA GETİRMEZ

Kaboğlu’nu, Kılıçdaroğlu’nu anlatıyoruz ama Özgür Özel de dün bilindiği üzere Selahattin Demirtaş’ı ziyarete gitti. Her ne hikmetse işi gücü bırakıp DEM Partililere sempatik görünme çabası maalesef halka hiç sempatik gelmiyor. Artık CHP normal muhalefet alanına dönmeli ve Deniz Baykal’dan intikam alarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun partinin başına gelmesinde fayda görenlerden kurtulmak lazımdır. Artık Kılıçdaroğlu yoktur ve Özgür Özel Kılıçdaroğlu’nun izinden gitmek zorunda değildir.

Şair Ahmet Arif’in dediği gibi “Dört yanımız puşt zulası” iken, bir de buna iş, emek, ekmek, ve yaşam şartları eklenince CHP’nin DEM’i ağırlamak yerine halkı ağırlaması; CHP’yi iktidara taşıyacak donelerin oluşmasını sağlayacaktır.

İşte eğer seçim 2028 yılında olursa aday olamayacak durumdaki Erdoğan’ın hala halkın gözünde 2028’te bir dönem daha cumhurbaşkanlığı yapacağı düşüncesi oluşmasının nedeni, tam da CHP’nin bu halka kayıtsızlığıdır.

CHP Genel Başkanı; “DEM Parti, Selahattin Demirtaş ve diğerleri “PKK ve türevleri teröristtir” diyene kadar onlarla irtibat kurmam” demelidir. Hem CHP’ye yakışan hem de politikaya yakışanı budur. Aksi halde halkın desteğini daha çok bekler.

DİN TÜCCARI ÇETEBAŞI ÖLDÜ

Tabii PKK deyince, DEM deyince bahsetmemek olmaz. Fethullah Gülen’in beklenildiği üzere öldüğü resmileşti. Bu neyi değiştirir derseniz bence hiçbir şeyi değiştirmez. FETÖ elebaşı Gülen, insanların dini duygularını sömürerek ABD’ye hizmet etmiş bir kişidir. ABD bunu kullanmış en sonunda 15 Temmuz’da FETÖ’yle birlikte ülkeye kast etmiş ancak bu saldırısını bertaraf eden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yenilmiştir. Burada da FETÖ bitmiştir.

Artık ABD yeni terör örgütleri yaratma peşine düşmüştür bile. Çünkü hep böyle yapmıştır. Ve Türkiye için en ideal örgütler maalesef dini tarikat ve cemaatlerden çıkar. Ve bunlardan da maalesef elimizde o kadar çok var ki, fethullah öldü ama fethullahlar yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu artık iyi görmeli ve bu tarikat-cemaat sarmalından kendini kurtarmalıdır. Aksi halde daha çok fethullahlar ölsün diye bekler dururuz.

Doğu Roma İmparatorluğunun yıkılmasında bile bu din tüccarlarının etkisi çok büyüktür. O nedenle Devlet bir taraftan bu din tüccarlarını engellemeli ama bir taraftan da vatandaş artık kendisinin bu din tüccarları tarafından aldatılması karşısında uyanık olmalıdır.

BOLU BEYLERİ HER DÖNEM AYNI DEMEK Kİ!

Hafta sonu birden bire Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a ne olduysa Konya’yla ilgili bir mesaj paylaştı. Mesajında “burası Yozgat değil Konya değil atamazsın çöpünü…Ben sizin belediye başkanınıza benzemem. Türkiye’nin en temiz şehrini kimseye kirlettirmem.” Demiş. İlk okuduğumda horozun, beye kafa tutmasıyla ilgili bir hikaye vardır, o geldi aklıma. Teşbihte hata olmazmış; horoz çöplükte eşinirken bir para bulur ondan sonra ötmeye başlar: “ben beyden zenginim, ben beyden zenginim diye” Yani aslında durum aynen buna benzemiş.

Temizlik yönünden Türkiye’de kötü örnek gösterilecek en son yer Konya’dır. Hatta bunu sadece şimdi için değil 1970’li yıllardan beri değerlendirirseniz en temiz şehirdir Konya. Tabii Başkan Özcan’da bunu gayet iyi bilmektedir. Ancak Tanju Özcan sıkıldıkça bir polemik ve sansasyon yaratmazsa rahat etmeyen bir tavrı vardır.

Çok ciddiye alınacak bir durum değildir ama buraya tarihe not olarak düşelim diye yazıyorum. 8300 km2’lik yüzölçümüne sahip Bolu ile 42 bin km2’lik yüzölçümüne sahip Konya’nın mukayesesini yapmak ancak komedi filmi çevirirken olur. Hele Konya’yı temizlik açısından kıyaslamak abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Dostlukla kalın.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.