Son zamanlarda görünen o ki her ne kadar darbe girişimi günlerinde birlik-beraberlik diyerek görüntüler çizsek de bunun devamını getiremiyoruz. Yani en küçük fırsatta yine birbirimize en ağır hakaretlerle, an ağır sözlerle saldırmaya bayılıyoruz.
Tarık Akan öldü ve bilhassa AK Partili güruh adamı yerden yere vurdu. Suçu Müslüman olmaması ve AK Partili olmaması(!)… Öteki taraftan yarın bir gün AK Partili birisi ölürse tam tersinin CHP kanadında da olacağına eminim.
Ben bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öldüğünde üzülüyorum. İçim sızlıyor. Biliyorum ki ülkemde o ölenin yeri maalesef dolmayacak. En çok da bu üzüyor beni.
Halbuki “demokrasi nöbetleri” sonrasında yaşanan ılımlı kardeşlik ortamının devam ediyor olmasını herkes istemez mi? Meclisteki 3 partinin liderlerinin bir arada çay içmesi bile vatandaşa bir doping etkisi yapmamış mıydı? Ama maalesef kardeşçe yaşamak kültürü bize oldukça uzak gözüküyor.
“ABD’de ırkçılığın hüküm sürdüğü yıllarda bizim Temel ABD’ye gider. Bir otobüse biner. Ama ne görsün, otobüste zenciler arkaya beyazlar öne oturuyor.
Hemen binenleri durdurur. Başlar konuşmaya: “Siz koskoca Amerika’sınız. Demokrasinin beşiğisiniz. Böyle ayrımcılıklar sizlere yakışmıyor. Dünyayı yönetmeye aday bir ülkenin kendi halkı arasında ayrımcılık yapması ne kadar kötü değil mi?” falan diye nutuk çeker. Tabii ki dinleyenler etkilenmişler ve üzüntüden kafalarını öne eğmişlerdir.
Temel konuşmasının sonunu şöyle bitirir: “Bırakın bu siyah, beyaz ayrımını. Farz edin ki hepiniz yeşilsiniz. Hadi şimdi hepiniz binin otobüse.” Der.
Tüm yolcular tekrar otobüse binmeye yönelirler. Tama otobüse binmeye adımlarını atacakken Temel arkadan durdurur.
“Yalnız açık yeşiller öne, koyu yeşiller arkaya otursun lütfen” der.”
Yani işte bizim dostluğumuz, kardeşliğimiz, birlikteliğimiz, beraberliğimiz ‘açık yeşil-koyu yeşil’ tadında. Hepimiz yeşil olamıyoruz bir türlü…
İyi pazarlar.