Seçimlerden bir sene önce hatta belki daha öncesi de var, CHP’liler başladılar: “Kılıçdaroğlu’ndan cumhurbaşkanı adayı olmaz” diye. Ardından İyi Partililer de bu kervana katıldılar. Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları da “bize görev düşerse varız” gereksizlikleriyle hemen koştular. Sonra en son Meral Akşener’in masayı terk edip gitmesine kadar bu “Kılıçdaroğlu’ndan aday olmaz” propagandası sürdü gitti.
Sonra Kılıçdaroğlu aday oldu. CHP’liler bir taraftan, İyi Partililer kerhen de olsa bir taraftan, 6’lı masanın diğer unsurları da bir taraftan seçimi Kılıçdaroğlu’nun kesin kazanacağını tüm ülkede anlattılar. Hatta bilindiği üzere Konya’da, Konyalı Ahmet Davutoğlu değil İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu miting yaparken aynı zamanda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da Meral Akşener’le miting alanlarındaydı. Hep birlikte Kılıçdaroğlu’nun ne kadar iyi bir cumhurbaşkanı olabileceğini anlattılar.
28 Mayıs’ta seçim bitti ve seçimi Recep Tayyip Erdoğan kazandı. Ve diğer tarafta herkes seçimi Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti diyor. Yani Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Temel Karamollaoğlu, Gültekin Uysal, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu kaybetmemişler. Sadece Kılıçdaroğlu kaybetmiş.
Şimdi halk tüm bu olup bitenleri görmüyor sanıyorlar. Meral Akşener geçen sefer aldığı oyunu aldı işi kotardı diye düşünüyor. Davutoğlu, Babacan, yüzde 1 oyları yokken 25 civarında milletvekili çıkardılar diye kendilerini başarılı sanıyorlar. Türkiye genelinde 10 bin oyu olmayan DP 3 vekil çıkardı diye kendini mutlu ediyor. Saadet Partisi zaten bitmişti, şimdi 10 vekille Meclis’te diye kaybetmediğini düşünüyor. Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları belediye başkanlıklarındaki daha ilk dönemlerinde kayba uğrarken bir de miting miting gezip arkalarından kimsenin gelmediğini göremeden Kılıçdaroğlu’nu “tek kaybeden” olarak görüyorlar.
Rahmetli Demirel’in bir lafı vardı “Mağlubiyetin sahibi yoktur. Yenilgi yetimdir” diye. Aynen bunun gibi tüm bu isimler yenilgiyi kabul etmeyip Kemal Kılıçdaroğlu’na fatura etmektedirler. Zaten Kemal Kılıçdaroğlu da kendisinin mağlubiyetini kabul etmemektedir. O, kazandığını düşünmektedir.
Tüm bunlara karşın Ak Parti de teşkilatlarıyla toplantılar yapmakta ve neden oyunun düştüğünü, neden beklenilenlerin altında oy aldıklarını, Cumhurbaşkanlığı seçimini neden ilk turda bitiremediklerini sorgulamaktadır. Yani kazanan “sanki kaybetmiş gibi” eksikliklerini sorgularken, kaybedenler kulübü “nasıl kazandığının” masalını yazmaktadır.
Siyasetteki çaresizliğin, politikacı üretememenin, politik bilinçten yoksunluğun en güzel örnekleridir bunlar. Kimsenin “neden AK Parti kazandı yine” diye sorgulamasının hiçbir manası yoktur. 2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerine Recep Tayyip Erdoğan aday olabilecek olsa, karşısındakiler de yine bu politikacılar olsa kesinlikle söyleyeyim kazanacak aday yine Erdoğan olur.
CHP’nin 1992’deki Kurucu Genel Başkanı Rahmetli Deniz Baykal’ın çok güzel bir sözü vardı “kavgalı eve kız vermezler, kavgalı partiye de oy vermezler” diye. Şimdi CHP’deki hastalık yine başladı.
Kemal Kılıçdaroğlu 13 yıldır bu partiyi yönetiyor. Ve de devraldığı yönetimden bir adım öteye götürebilmiş değil. Hatta Atatürkçü ve Atatürk ilkelerine bağlı partilileri de “sosyal demokrasiye” kurban etmiş bir genel başkan durumunda. Getirdiği sistemi uygulaması için tüm şans elinde iken başarabildi mi? Maalesef, hayır. En son cumhurbaşkanı adayı da oldu. Ve artık partiye vereceği bir şey kalmamıştır. Dolayısıyla genel başkanlıktan artık çekilmelidir.
Kemal Kılıçdaroğlu’ndan boşalacak genel başkanlığı Ekrem İmamoğlu dolduramaz. CHP Genel Başkanı Atatürkçü olmalıdır. CHP Genel Başkanı Atatürk İlke ve İnkılaplarına sonuna kadar bağlı olmalıdır. CHP Genel Başkanı milliyetçi olmalıdır. CHP Genel Başkanı her şeyden önce popülist olmamalıdır.
Ekrem İmamoğlu tekrar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilemeyeceğini düşündüğünden kendini genel başkanlığa atmaya çalışmaktadır. Ve her zaman olduğu gibi parti içerisinde bir takım “eyyamcı grup” bu popülizmi kurtarıcı olarak görmektedir. 2010’da Kılıçdaroğlu’nu kurtarıcı olarak gören de, şimdi İmamoğlu’nu kurtarıcı olarak gören de hemen hemen aynı kişilerdir. Bu kişiler 1993’te de Murat Karayalçın’ı kurtarıcı olarak görenlerdir. Ve her seferinde bunların yanlış siyaset tercihinden parti hep geriye gitmiştir.
CHP genel başkanlığı için ışık bekleyen isimler Ekrem İmamoğlu, Özgür Özel, Gürsel Tekin hepsi özünde aynı siyasetten sosyal demokrat isimler. Halbuki CHP’nin başına Atatürkçü bir isim şarttır. HDP gibi sosyal demokrat ve AB ve ABD ile inorganik bile olsa ilişki içerisinde olan partilerle kol kola olmaktan vaz geçecek. Küresel sermayenin güdümünde, ABD ve AB etkisinde kurulan partilerden uzak duracak. Her şeyden önce antiemperyalist duruş sergileyebilecek bir genel başkan seçilmelidir. Son 13 yıldaki “sosyal demokrat olacağım, Batı’ya şirin gözükeceğim” politikalarını terk etmelidir. CHP’nin tek güveneceği ve sırtını dayayacağı yer “Anadolu İnsanı” olmalıdır.
Diğer partilere bir şey demiyorum bile. Diğer partiler için uzun vadeli olmak konusu bile tartışılacak bir konudur. O nedenle Türkiye’deki partileri Ak Parti-CHP ve diğerleri olarak sınıflandırmak gerçekçi bir politika olacaktır.
Son olarak CHP’li belediye başkanları da belediyelerinin başına geçip, 9 ay sonraki seçimde nasıl kazanabilirim, halka kendimi nasıl “affettirebilirim” konusunu düşünmelidirler. Zira “iş yapacakmış gibi” seçimlerde cumhurbaşkanlığı sevdası belediye sevdasının önüne geçmiştir. Halbuki vatandaşlarımız bu isimlere “cumhurbaşkanı yardımcısı ol”, “genel başkan ol”, diye oy vermemiştir. “Belediye Başkanı ol” diye oy vermiştir. Genel Başkanlık İmamoğlu’na da, Yavaş’a da birkaç beden büyük gelir.
Dostlukla kalın.