Ak Partililer tekrar Değerlendirmelidirler
Ak Parti 18 yıldır iktidarda olan bir parti. Şunu kabul etmek lazım ki bu süre içerisinde ülkenin gelişmesi için birçok projeye imza atmıştır. Kabul edelim, etmeyelim ama “herkesin hakkını verelim”.
Nasıl Menderes döneminde ülkede gözle görülür bir gelişim yaşandıysa, nasıl Özal döneminde ülke “çağ atladıysa”, Ak Parti döneminde de gözle görülür ve ilerleyen bir ivme yakalanmıştır. Bunları tek tek yazmayacağım. Zaten her vatandaş bunları illaki gözleriyle gördü ve yaşadı.
Ancak gelinen aşamada tipik bir “şark özelliği” olsa gerek, artık hizmet etmekten ziyade “hizmet alma” noktasına gelen partililer oluştu. Tabii ki bu kadar uzun süreli bir iktidar döneminde bu tür bir sonuçla karşılaşmak çok sürpriz bir durum değildir. Bu durum her iktidar döneminde yaşanan bir durumdur. Her iktidar kendisini destekleyenlere müsamahakâr davrandıkça, o destekçiler de kendilerini hem partinin, hem ülkenin yegâne sahibi olarak görürler. Halbuki gemiyi de ilk terk edenler genelde onlar olurlar.
Mesela 1987 genel seçimlerini ve 1989 yerel seçimlerini hatırlıyorum. Konya’da ANAP’ın oyu yüzde 38, DYP’nin oyu yüzde 17 idi. Bu oyların büyük çoğunluğu daha sonraki dönemde RP’ye kaydı. Ve daha sonra da Ak Parti’ye…
Yani anlayacağınız, partiler eskidikçe ve hatalar yaptıkça bilhassa merkez sağ oylar hemen yer değiştirmeye meyillidir. Ve bugün gelinen noktada Ak Parti, 2002 yılında iktidar olan Ak Parti’den çok uzaklaşmış, aslında bu uzaklaşmasını liberalleşmeyle birleştirmişken maalesef kendilerini “partinin sahibi” sanan gruplar peydahlanmıştır. İşte bu grupların ortaya çıkması her zamanki gibi partinin sonunu da hazırlamıştır.
Ancak burada atlanmaması gereken en önemli konu; Ak Parti kendi içerisinden iki tane parti çıkarmıştır. Hatta geçen seçimde olduğu gibi MHP’nin de Ak Parti’den oy aldığını düşünürsek, bu rakamı arttırabiliriz de…
Dolayısıyla şimdilerde Ak Parti’nin çok daha fazla müsamahakar olması beklenir. Vatandaşla çok daha fazla iç içe olması beklenilir. Şaibe ve şaibelilerden uzak durması beklenilir. Mesela düşünelim Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın. Nerdeyse baştan beri Cumhurbaşkanı’nın yanındadır ve görevini en iyi şekilde yapmaktadır. Bu kadar yıldır ne görevinden taviz vermiş, ne de ismi herhangi bir şaibeye karışmamıştır. Ve vatandaşta da hep olumlu bir karşılığı olmuştur. Acaba Cumhurbaşkanı’nın yanındaki tüm insanlar için, İbrahim Kalın için düşünülenlerin aynısını düşünmek mümkün müdür?
Cumhurbaşkanı’nın yanında olup, O’nun isminden alınan güçle ona buna dava açmak, ondan bundan şikayetçi olmak, Ak Parti’ye bir kazanç sağlar mı?
Bugün şu bir gerçek ki; şimdiye kadar alternatif bulamadığını söyleyen vatandaş bugün CHP’yi bile bir çıkış noktası görür duruma gelmiştir. Yerel seçim sonuçları bunun en bariz göstergesidir. O zaman, Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 24 Mayıs’ta söylediği "Hiçbir zaman milletimize sadece seçimden seçime giden bir parti olmadık. Unutmayınız siyaset girmekle talip olduğumuz tek şey milletimizin hizmetkarlığıdır. Bunun için hemen yarından tezi yok, yeni bir gönül seferberliği başlatıyoruz. Sokağa çıkma kısıtlaması günlerinde telefonla ulaşarak, çarşambadan itibaren de bizzat sahaya inerek, milletimize gidecek kendimizi anlatacak onun da derdini dinleyeceğiz." Emrini yerine getirmek gerekmektedir.
Artık bilhassa Cumhurbaşkanı’nın yanında, O’nun liderliğinden faydalanarak, ahlaki ve etik davranmayanları o konumlarında oturtmamalıdır.
Ülkemizde lidere ihtiyaç vardır ama liderin yanındakiler liderin vefakarlığından faydalanarak lideri sömürmemelidir. Bu ufak tefek konulara dikkat edildiği takdirde bile vatandaşın Ak Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güveni yerine gelecektir.