Ak Parti için zor günler
Aslında uzun süredir bu konuda yazıyorum ama tabii anlayan anlamak istediği kadar anlıyor. Bugün bu konuda biraz daha açıkça yazmanın bir faydası olduğu kanaatindeyim.
2002 yılındaki genel seçimlerin öncesini hatırlayalım; kamuoyunda CHP ve Ak Parti konuşuluyordu sadece. Hatta CHP’nin iktidar olması olasılığı halk arasında bir adım daha önde idi. Ancak Dünya’ya baktığımızda küresel sermaye de Ak Parti’nin yanında olduğunu belirtiyordu. Ve sonuçta 2002 Genel Seçimleri’yle Ak Parti büyük bir çoğunlukla iktidar oldu.
Bu aşamadan sonrasına geçmeden biraz daha geriye gidelim. 1980’den sonra uygulanan din argümanlarının yükselen değer olmasıyla aynı zamanda Siyasal İslam’ın da bu yükselen değerler arasında yer bulması adına Refah Partisi (RP) o dönemde iktidara gelmişti. Ancak beklenilen “Siyasal İslam’ın” yükseltilmesi iken; Türkiye’de RP, Siyasal İslam’ı değil, bilakis tabiri caizse “Milli İslam’ı” ülkenin gündemine sokmuştu. Siyasal İslam, Amerikancı bir İslam anlayışını geliştirmeyi isterken, karşısında ülke menfaatlerini düşünen, ülkenin milli kalkınmasını düşünen bir İslam anlayışıyla karşılaştı. Ve tabii ki, bunu ortadan kaldırmak üzere de hemen harekete geçti. Ve RP apar topar bölündü, içinden yeni bir parti çıktı ve bu parti küresel sermayenin de desteğiyle “RP İslam’ı” gömleğini çıkardığını ifade ederek, daha küreselci ve liberal bir parti olacağını ifade etti. Amerika’nın istediği siyasal İslam politikası tekrar gündeme geldi.
2002’de iktidara yerleşen Ak Parti aynı zamanda belki de Cumhuriyet tarihinin en güçlü partisi konumunda yer aldı. Ama her güçlünün ardından gelen en büyük sorun olan “güç zehirlenmesi” bir ara Ak Parti’de de baş gösterdi. (Bunların detayları ayrı ayrı sayfalarca yazılabilir ama malum burada bunların ayrıntısına girmeyeceğim.)
Nitekim 2015’ten itibaren Ak Parti, ABD’nin çizdiği bu politika yolunun çok doğru olmadığını görmeye başlayınca; 2002 yılında Ak Parti Genel Başkanı olarak “Türkiye’yi Avrupa’nın süpermarketi yapacağız” açıklamasını yapan Recep Tayyip Erdoğan’ı, “Milli silah, milli tohum gibi…” Milli üretim safhasına getirdi.
Buraya kadar olan bölümde bir tartışmaya gerek yok artık. Bunlar geçmişte kaldı. Şimdiki zamana gelince Artık her ne kadar bürokraside güçlü bir Ak Parti var gözükse de, önümüzdeki ilk seçimlerde bu gücün bürokraside de kalmayacağı aşikar. Vatandaşta yaratılan, esnaf ve iş adamlarında yaratılan, Devlet’in işçi ve memurunda yaratılan korku, bundan sonraki süreçte artık yerini seçimlerle birlikte kaybedecektir.
Bunun en önemli sebeplerinden birisi İyi Parti’dir. İyi Parti’nin yanı sıra bundan sonraki süreçte de Gelecek Partisi ve DEVA Partisi Ak Parti – MHP işbirliğini ikinci plana atacak gözükmektedir.
MHP, parti ve örgütler olarak eski gücüne zaten sahip değildir. İyi Parti, MHP’de ister istemez eksi bir dinamizm yaratmıştır. GP ve DEVA Partisi de alacakları oyları zaten Ak Parti teşkilatlarından ve Ak Parti seçmeninden alacaklardır. Her hâlükârda Ak Parti’de de bir çözülme yaşanacaktır.
2002’deki Ak Parti’nin aldığı küresel sermaye desteği bugün Ali Babacan’dan yanadır. Ali Babacan’ı desteklediğini açıklayan Abdullah Gül’ün siyasal İslam'ın tüm dünyada çöktüğünü belirterek, "Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi" ifadeleri de oldukça manidardır.
Dolayısıyla Ak Parti’de bundan sonraki süreçte bu gücü elinde tutabilmenin hesapları enikonu yapılmalıdır.
Bakanların eski bakanlar gibi seçilmiş olmadıkları atanmış oldukları bilhassa belirtilmelidir. Bakanlar kendi inisiyatiflerini kullanırken toplum menfaatleriyle kesinlikle bağdaştırmalıdırlar. Tabii ki Cumhurbaşkanı danışmanları, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin bir “parti karar organı” değil Türkiye Cumhuriyeti karar organı olduğunu ve de bu danışmanların vatandaştan kaçarak değil bilakis vatandaşlarla iç içe Cumhurbaşkanlığı’na hizmet edeceklerini anlatmak lazımdır.
Belediye Başkanları partinin kamuoyundaki vitrini olarak kısır çekişmeler ve metazori yaptırımlar içerisinde olmamalıdırlar. Vatandaşın, belediyenin alt organı değil; Belediye’nin vatandaşın hizmet organı olduğunu anlamalıdırlar.
Bugünkü konjonktüre göre yapılacak ilk genel seçimler de, 2024 yerel seçimleri de daha öncelerde olduğu gibi çantada keklik seçimler olmayacaktır. Merkezdeki 4 belediyenin, dördünün de farklı partilerde olabilmesi olasılığı kuvvetle muhtemeldir.
Siyaset bir öngörü işidir. Belki seçimler hakkında konuşmak için erken olabilir ama bir öngörüyle uyarmak için hiçbir zaman erken değildir.