Eskiden Çin’de ve Rusya’da sağlık sisteminin çok gelişmiş olduğundan ve aşağıdan yukarıya bir sistemle işlediğinden bahsederlerdi. İşte “her kişinin bir ‘aile doktoru’ olur. Kişi hastalanınca bu aile doktoruna gider, aile doktoru çözebilecekse rahatsızlığın tedavisini çözer, çözemeyecekse, mahalle hastanesine yönlendirir. Mahalle hastanesi tedavi etmeye çalışır, tedavi edemeyecek durumda ise ilçe hastanesine, oradan çözülmezse, şehir hastanesine, oradan halledilmezse Devlet hastanesine gider.” Diye anlatılırdı. “Böylece hem lüzumlu lüzumsuz büyük hastaneler meşgul edilmez hem de en kısa sürede tedavi uygulanır” falan diye düşünürdük.
Şimdi ülkemizde uygulanmaya başlanan “aile hekimliği” sistemi de bana bu düşünceleri hatırlatmıştı. Yani hastanın başı ağrıyorsa Numune hastanesinin aciline taşınmak ve acil hastaların sırasını gasp etmek yerine aile hekimine giderek bir ağrı kesiciyle tedaviye kavuşabilecektir. Bu yönüyle çok doğru bir sistemdir.
Ancak burada şöyle bir şey var ki, bu aile hekimlerinin bulunduğu “eski sağlık ocakları” şimdiki Aile Sağlığı Merkezlerinin(ASM) kiraları, elektrikleri, suları, vb. giderleri oradaki doktorlar tarafından karşılanıyor. “Ne var bunda sanki” dediğinizi duyar gibiyim. Bunda aslında hiçbir sorun yok gibi gözükse de buraların bir ticaret merkezi gibi çalışmasına yol açmaktadır veya açacaktır.
Mesela geçende bir okuyum anlatıyor. Okuyucumun aile hekimi biraz uzakta. Kendi evlerinin hemen arkasına da yeni bir aile sağlığı merkezi açılmış. Günlük iğne vurulması gerekiyor ve yakınındaki aile sağlığı merkezine gidiyor. Oradan yanıt şu: “Bizim aile sağlığı merkezimize kayıtlı değilsiniz, nereye kayıtlıysanız orada vurulacaksınız iğnenizi”. Hatta ben de bunu duyunca hemen sordum “acaba iğne özel bir iğne mi, yani doktorun görmesi gereken bir iğne mi?” diye. Yok normal vurulan soğuk algınlığı ile ilgili bir iğne. Yani hemşirenin hatta iğne vurmaktan anlayan birinin vuracağı bir iğne.
Ama “o aile sağlığı merkezine kayıtlı değilsin. Dolayısıyla o aile sağlık merkezine kazandırdığın bir şey yok o nedenle de nereye kazandırıyorsan oraya gideceksin.” Mantığı maalesef bu sisteme zarar verecek sistemdir.
Şunu biliyoruz ki, bir hasta iğnesini alıp gitse mesela bir Devlet hastanesine, orada iğnesini ücretsiz bir şekilde vurulup, evine dönebilir. Ama Aile Sağlığı Merkezi’nde “kayıtlı olmadığın aile sağlığı merkezinde sana bakmayız” mantığı hem ayıp, hem yakışıksız hem de sistemin paraya odaklandığı bir mantıktır ki, tasvip edilemez.
Burada Devlet’in bu yerlerin kiralarını ve diğer mecburi harcamalarını üstlenmesi şarttır. Yani sağlık sistemi parayla özdeşleştirilecek bir sistem değildir. Sağlık sistemi “parasal katkın varsa bakarım, katkın yoksa, nereye katkın varsa oraya git” mantığında değerlendirilemez.
Burada şöyle bir cevap geleceğini biliyorum. “Biz doktorlarımıza o tür masraflarla birlikte maaş ödüyoruz” denilebilir. Ama bu bir mazeret değildir. Doktorun işi para hesabı yapmak olmamalıdır. Doktora tabii ki kaliteli bir yaşam süreceği bir maaş verilmelidir. Doktor ödemelerini değil, hastasını düşünmelidir.
Aile sağlığı merkezlerinin ne kadar para kazandığı değil, ne kadar hasta iyileştirmeye çalıştığı önemli olmalıdır.
Eğer bir aile sağlığı merkezi, kendisine kayıtlı değil diye bir iğne vurmaktan aciz duruma geliyorsa, o zaman bu sistemin ilerisi çok parlak olmayacak; belki de yarın bir gün doktorlar aile hekimliğinden daha fazla para kazanabilmek adına hasta kapma yarışına başlayacaklardır. Bu sefer aile sağlığı merkezleri hastahaneden, ticarethanelere dönüşmeye başlayacaktır.