Sabır ile ilgili ne kadar çok söylenmiş söz ve deyim var değil mi? Sabrın sonu selamettir. Acele işe şeytan karışır. Sabreden derviş, muradına ermiş. Ve benim en sevdiğim; Tekkeyi bekleyen, çorbayı içer… Daha uzar gider bu liste.
Peki, nedir bu sabır? Zor ve olumsuz durumlar karşısında bu zorluk ve olumsuzlukların ortadan kalkmasını bekleme durumu şeklinde açıklanabilir. Ayrıca, zorlu koşullarda cesareti yitirmemek de sabırdır. Sabırlı insan moralini bozmaz her ne olursa olsun. İçinde bulunduğu fiziksel koşullar bile etkilemez onu. Yanlış kararlara, düşüncelere saplanmamak için sabreder insan.
Şimdi, bu sabır girizgahını neden yaptım? Hemen oraya geleyim. “Milletimiz şöyle sabırsız” demek değil niyetim tabii.
Salgın süreci tüm dünyayı ekonomik anlamda zora soktu. Üretimde yaşanan aksaklıklar ülkeleri ekonomik sıkıntıların içine attı. Tüm dünya etkilendi ama sanayisi gelişmiş olan ülkeler yaşanan küresel ekonomik krizden çok da fazla etkilenmedi. Güzel ülkemizde ise, etiketlerin değişim hızına yetişilemiyor ve hemen hepimiz bundan şikayetçiyiz. Yüksek enflasyonun önüne geçilemiyor…
Hükümet tedbir anlamında asgari ücrete zam kararı aldı. Karar doğrudur, yanlıştır bunu tartışmıyorum ama pahalılığa çözümün bu olacağını düşünmek çok basitçe olurdu. Kalıcı çözüm için üretim şart. Tarımda dünya devi olduğumuzu ifade ediyoruz ancak öte yandan üreticilere baktığımızda, onlara kulak verdiğimizde üretecek güçlerinin kalmadığını görüyoruz. “Yaz meyveleri çıktıktan sonra piyasa rahatlar” şeklinde bir tez vardı o da çürüdü. Ben beklenen etkiyi göremedim açıkçası.
E, ne alakası var sabırla? Sürekli bazı aylara işaret ediliyor bir süredir. “Şu ay gelsin enflasyon düşecek, bu ay her şey düzelecek” deniliyor. İşaret edilen hiçbir tarihte denilen olmadı. Planlar tutmadı. Keşke tutmuş olsaydı. Planlar tutmayınca ‘ekonominin düzeleceği’ tarih daha ileri ertelendi. Öyle vaat edildi yani. Bu vaat verilirken de, “Sabredin” denildi millete. Sabredelim. Bakalım muradımıza erecek miyiz? Zaten yapacak başka bir şeyimiz de yok.