Türkiye’de uzunca bir zamandır medya sektörüne yönelik vatandaşların kızgınlığı var. Bunun farkında olmamak mümkün değil. Vatandaş yaptığı sert eleştirilerde haklıdır ya da haksızdır buna değinmeyeceğim. Fakat köşe yazarları da bu kızgınlıktan daha doğrusu sitemden nasibini alıyor…
Ülkemiz gündemin yoğun olduğu, sürekli değiştiği bir ülke. Yani üzerine yazılıp, çizilecek çok fazla konu var. Ancak şöyle de bir durum var ki bu birçok yazarı zorlayan bir şey; neyi yazacağımızı şaşırıyoruz. Bir kesimin sıkıntılarını veyahut sevinçlerini dile getirdiğimiz zaman diğer bir kesim, “Neden bunu gündemine aldın, bunlar şöyle, bunlar böyle. Öyle bir şey yok, algı yapıyorsunuz” diyebiliyor.
Ete, kemiğe büründüreyim mevzuyu. Vatandaş sosyal medya aracılığıyla, telefon ederek veya bir ortamda bir araya gelerek bir şekilde bizlere ulaşıp derdini anlatıyor. Mesela birisi hayat pahalılığından, zamlardan dert yanıyor. “Neden bu konuda yazmıyorsunuz da havadan sudan, falanca edebiyatçıdan bahsediyorsunuz” diye şikayet ediyor ve (ki defalarca ben de gazetemizdeki diğer arkadaşlarımız da yazdık, eleştiri yaparken geçmişte yazdıklarımıza bakmama huyu burada tezahür ediyor) “Siz şöyle gazeteci değilsiniz, şöylesiniz böylesiniz) diye de ekliyor. “Haydi bu pahalılık mevzusuna bir kez daha değineyim” diyoruz, bu sefer diğer cenahtan biri çıkıyor hainlikle, teröristlikle bile suçlayabiliyor.
Ne yapalım? Vatandaş yaşadığı bir hadiseden ötürü sıkıntısını dile getiriyor. Ev kiralarının yüksekliğinden şikayet ediyor. “Aldığım maaş kiraya gidiyor, ne yiyip ne içeceğiz, kış geliyor nasıl ısınacağız” diyor. Daha bu konuyu yazmaya niyetlenirken bile derdini anlatan vatandaşı ‘yalancı’ çıkarmaya çalışan bir grup var. Yazınca da hedef haline geliyorsun…
Bunlar bu yaptığımız işin bir parçası. İlla ki herkes yazdıklarımızı beğenecek diye bir şey yok. Hemfikir olduğumuz bir nokta var; herkes çok gergin. Böylesine gerginliğin yoğun olduğu bir ortamda memleketin dört bir yanındaki köşe yazarları da hikayelerden, edebiyattan bahsediyor.
Ha bir de ilaveten şu da var ki; biz millete gazeteciliğin ne olduğunu, bu işin kitabına uygun bir şekilde nasıl yapıldığını anlatamadık. Üzerine çok yazdık, divanda dergahta anlattık ama yok. Şimdi bunun üzerine de biraz yazmak isterdim ama buna da başka bir zaman vaktim olursa değineyim. Zira bana ayrılan köşenin sonuna geldim.
Herkese iyi hafta sonları…