Son dönemlerde sıklıkla duyduğumuz kelimelerden biri de dezenformasyon. Bugün bu mevzudan bahsetmek istiyorum…
Dijital devrim, yaşam biçimimizi köklü bir şekilde değiştirdi. İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte, bilgilere ulaşma şeklimiz hızla evrildi. Ancak bu kolay erişim, bir başka sorunu da beraberinde getirdi: Bilgi kirliliği. Özellikle sosyal medya ve haber siteleri, doğru ve güvenilir bilgilerin yanında, yanıltıcı ve manipülatif içeriklerle de dolup taşmakta.
İnternette yayılan bilgi kirliliği, sadece bireysel algıyı değil, toplumsal yapıyı da olumsuz etkiliyor. Sahte haberler, komplo teorileri, ideolojik yönlendirmeler, dezenformasyon; hepsi hızla yayılarak, yanlış bilginin meşrulaşmasına neden oluyor. Bu durum, toplumların karar alma süreçlerinden, bireylerin sağlık tercihlerine kadar geniş bir yelpazede ciddi sonuçlar doğurabiliyor.
Bireyler, artık bir konuda bilgi aradıklarında, karşılarına milyonlarca sonuç çıkıyor. Ancak bu sonuçların her biri güvenilir mi? Araştırmalar, internetteki bilgilerin yalnızca yüzde 30’unun doğru olduğunu ortaya koyuyor. Diğerleri ya yanıltıcı, ya eksik ya da tamamen yanlış. Özellikle sosyal medyada, kullanıcıların birbirlerine paylaştığı içerikler, çoğunlukla denetimsiz ve düzensiz bir şekilde yayılıyor. Algoritmalar ise, duygusal tepkileri ve önyargıları besleyerek, doğruluğundan şüphe duyulabilecek içeriklerin daha fazla görünmesini sağlıyor.
Bu karmaşa içinde, doğru bilgiyi bulmak neredeyse bir beceriye dönüşüyor. Eleştirel düşünme, dijital okuryazarlık ve doğru kaynaklardan yararlanma alışkanlıkları geliştirmek, bu süreçte bireylerin en büyük silahı olabilir.
Esenlikler…