Herkese selamlar, saygılar. Bu hafta kendimizi biraz sorgulayalım istiyorum. Köşe yazısı da o minvalde olacak. Kendini sorgulamak istemeyen insanlar için baştan söylüyorum. Bu yazı sizin pek de ilginizi çekmeyecektir.
Küreselleşme ile birlikte tüketim bağımlılığı arttı malumunuz olduğu üzere. Arttı da ne oldu, ne değişti? Şimdi bunu biraz irdeleyelim.
Küçük kız çocuklarımız ismi herkes tarafından bilinen bebeklerle büyüdü. Onlarla oynadı, zaman geçirdi. Peki ne oldu büyünce? Estetik yaptırmak için sıraya girer oldular. İş hatta öyle bir hal aldı ki dünyanın en güzel kadınlarının sarışın ve beyaz olduğuna inandılar. Kendini beğenmeyenler kozmetik ürünlerine dünyanın parasını sayıp, birilerini zengin etti. Peki, paralar oralara harcanırken susuz, aç kalan insanları düşünen oldu mu? Olmadı.
İnsanların özel hayatına kadar bilir olduk hepimiz. Gözümüze gözümüze sokuluyor. Sürekli bazı ‘CEO’ların hayatını anlatan içerikler ile karşılaşıyoruz değil mi sosyal medyada? Adam öyle bir servet yapmış ki… Bakınca hırsızlığa, çalmaya özenen birçok insan var ortalıkta. “Eğer annen seni bana verirse, neyimize yetmiyor el kadar hasır” zihniyetinden vazgeçiyorsunuz ama eski günleri arıyorsunuz. Ne kadar da samimisiniz…
Millet, üzerinde ismi yazılı karton bardakta kahve içmeye bayılıyor. Ona alıştı herkes son dönemlerde. Yahu eskiden karton, kağıt, plastik bardakla kahve ikram edenleri resmen dövüyorlardı. “Ne kötülüğümü gördün ki bana bunu reva gördün” denirdi. Şimdi millet kuyruklara giriyor.
Ben, Kabe’mizin etrafında yüksek katlı oteller görmekten çok rahatsızım. Siz değil misiniz ey Müslümanlar? Özellikle “Kudüs’ü yeniden fethedelim” düşüncesinde olanlara soruyorum bunu…
Tüketim bağımlısı olduk hepimiz, yazık bize…
Herkese iyi hafta sonları diliyorum.