Son günlerde bir “Dubai çikolatası”dır gidiyor. Sosyal medyada nereye baksak karşımızda Dubai çikolatası. Acayip popüler oldu ve çok tüketilenler arasına girdi.
Ne var içinde, nelerden oluşuyor? Malzemelerin de ne olduğunu tam anlayabilmiş değilim. Kimi “tahin de var” diyor, kimi “fıstık ezmesiyle olur” derken kimileri “yok canım fıstık ezmesiyle olmaz” diyor. Gördüğümüz; Antep fıstığı, tel kadayıf ve çikolata. Safran, gül suyu, hurma, badem gibi bileşenler sayanlar da var. Neyse…
Kimsenin yediğiyle, içtiğiyle bir derdimiz yok. Yiyin, için, israf etmeyin yeter ki. Fakat gerçekten de hassas olunması gereken bir dönemden geçiyoruz diye düşünüyorum…
Gazze’de insanlar İsrail’in saldırıları, hükümetlerin yaptırım konusunda sessiz kalmaları sonucunda hayatlarını kaybederken, Müslümanlar açlığa maruz kalırken, bu kadar ‘lüks bir yiyeceği’ herkesin gözüne sokmak ne kadar doğru? Bana pek de doğru gelmiyor.
“Şov ve estetikle harmanlanmış bir deneyim” yaşamak için doğru bir zaman mı?
Bugün, markaların, reklamların ve dijital pazarlama stratejilerinin etkisiyle, insanların yaşamları tüketim odaklı hale gelmiş durumda. Alışveriş merkezleri, e-ticaret platformları, sosyal medya reklamları, hepimiz için sürekli bir “al, al, al” mesajı veriyor. Ve bu mesaj, ne yazık ki, daha fazla sahip olma düşüncesinin, gerçek bir tatminden çok uzak bir şekilde, mutluluğun anahtarı olduğuna inandırıyor.
Bu, Dubai dalgası da yeni bir argüman. “Al, al, al”…
Bireyler olarak; tüketim toplumunun sunduğu cazibelere mümkün mertebe karşı koymadığımız, daha bilinçli bir şekilde yaşamadığımız vakit, toplum olarak büyük bir dönüşüm, gelişim kaydedebilmemiz mümkün değil.
Az ve öz yaşamak lazım her şeyi. Daha sürdürülebilir, daha adil bir dünya için…
Esenlikler.