Anne ve baba olmak zor iş
Okulların açılması ile birlikte çocukların yanı sıra anne ve babalarda büyük sınav vermektedir. Çocuğumuzun derslerini zamanında yapmasını, başarılı olmasını ve ileride hayatını rahat devam ettirecek bir meslek sahibi olmasını arzu ederiz.
Aynı zamanda çocuğumuz ile ilgili hayallerimiz, beklentilerimiz, kızgınlıklarımız ya da kırgınlıklarımız aslında kendimizden de bir şeyler barındırabilir. Bizim gidemediğimiz okullara gitmesini, meslekleri kazanmasını, beceremediğimiz sporu yapabilmesini, eksik kalan özgüvenimizi tamamlamasını fark etmeden isteyebiliriz.
Onun için en iyisi sandığımız şeyler aslında kendi sınırlı hayatımızda geri dönüp alamayacağımız şeyler olabilir. Ya da kendi çocukluğumuzu onarmak isterken bulabiliriz kendimizi. Gereğinden fazla bir sevgi, ilgi, gereksiz ve koruyucu olmayan bir hoşgörü gösterebiliriz.
Oysaki çocuk ne bizim ne kadar iyi anne – baba olduğumuzun, ne de mesleğimizde ne kadar iyi olduğumuzun göstergesidir. Özellikle benim gibi çocuk ile çalışan psikiyatrist ve psikologlar, rehber öğretmenler, diğer bütün öğretmenler, diyetisyenler, spor eğitmenleri ve şu anda aklıma gelmeyen insan ile çalışan bütün meslek dallarında bu durum daha tehlikeli bir hal alabilir.
Çocuk adı üzerinde henüz yavrudur, olgunlaşmamış bir meyve gibidir. Olması gerektiği gibi davranması, her zaman doğru olanı seçmesi beklenemez. Yeterince olgunlaşmadığı için duygu kontrolünde zayıftır. Onun bizim başarınızın bir göstergesi olduğunu düşünmek, etraftan bize bakan gözlere odaklanmak, utanç ve suçluluk duygularına yoğunlaşmak çoğu zaman yanlış davranmamıza yol açacaktır
Hem kendimizin, hem çocuğumuzun ihtiyaç ve isteklerinin farkında olmak anne ve baba olabilmenin en önemli yapıtaşlarından biridir. İlgi alanlarını, zevklerini ve ihtiyaçlarını fark etmek; zorlandığı noktalarda tekrar tekrar yol göstermek; bazen onunla birlikte ya da ondan bir şey öğrenmek; istediği için değil uygun olduğu ve zararlı olmadığı için izin vermek gerekecektir.