Aklımıza getirmeyiz çoğu zaman. Daha doğrusu getirmek istemeyiz. Söyler geçeriz; “Her nefis bir gün ölümü tadacak” diye. Bu hafta sizlere “Ölüm de var” diyeceğim. Onu hatırlatacağım…
Düşünürüm zaman zaman; ‘öldükten sonra ne olacak, neler yaşayacağız’ diye. Acaba doğru işler yapıyor muyuz? Neticede, bu cihanda yaptıklarımızdan, yapacaklarımızdan sorumluyuz ve inancımıza göre ölümden sonrasını belirleyecek olan şeyler bunlar. Dolayısıyla yaşadığımız, nefes aldığımız şu süreyi en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekir öyle değil mi? Ölümü aklımıza getirmemeyi bir kenara bıraksak, onun bir gün geleceğini hissederek söylesek bugün yaşadığımız birçok olumsuzluk mevzubahis olmayacak. İnsanlara faydalı olmak için çalışsak, çabalasak, iyiliği karşılıksız yapsak ne kadar güzel olacak.
Hep derler ya, “İnsanoğlunun ömrü 100 yıldır” diye. Bin yıl olsa ne olur ki? Mükemmel olabilir miydik? Zannetmiyorum. Niye? Çünkü hayatı boyunca sürekli bir şeyler öğrenen ve öğrenme sürecinde hatalar yapan bir varlık nasıl kusursuz olabilir ki? Olamaz yani. Fiziksel olarak değişiyorsun, bakış açısı olarak değişiyorsun vesaire. Değişmiyorsan vardır bir sıkıntı. Ancak topluma baktığımızda sürekli bir ‘mükemmellik arayışı’ var. Farklı toplumlarda da bu böyle mi bilmem ama bizde kesinlikle böyle. Robotlaştık. Sorgulamıyor, sormuyor, yargılamıyoruz. Sloganlar bünyelerimizi ele geçirmiş durumda. Doğruyu falan attık bir köşeye.
Yakın geçmişte bir yazar arkadaşım yazısında Martin Luther King’e ait olduğunu söylediği bir sözüne değinmişti. Ben de buradan paylaşarak yazımı bitireyim bu haftalık: “Bu dünyada fakirlik olduğu sürece, bir milyar dolarım da olsa, hiç bir zaman kendimi zengin hissedemem. Milyonlarca insan hastalıktan ölürken, ben Mayo Kliniği’nden tam sağlam raporu da almış olsam, kendimi tümüyle sağlıklı hissedemem. Sen olman gerekeni olamadan, ben olmam gerekeni gerçekleştiremem. Bizim dünyamız böyle yaratılmıştır. Hiç kimse ya da ulus, kendisinin tamamıyla bağımsız olduğuyla övünemez. Biz birbirimize mecburuz.”