Şu gördüğün, sana görünen kapkara bir dünya.. Sana gösterilen bu değilken senin gözüne indirdiğin dünyanın perdesi bu işte. Yeşil bir perde de seçebilirdin hayatına sarı da. Veya beyazlara bürünürdü dünyan, belki de sonsuzluğa maviliğe ve kim bilir göklere, yıldızlara. Sevginin rengini sen oluşturabilirdin, aşkın rengini de. Mutluluğun rengini gözlerinde canlandırabilirdin ve elbette huzurun resmini de.
Bir adama sormuşlar;
‘Neden sokaklarda yaşarsın?’ diye.
Ve kimi de bakmış, gülmüş önünden geçerken. Bazısı da acımış sokaklar da kalmış diye.
Ama adam demiş ki;
‘Kendimi hapsettiğim dünyadan kaçıp gözlerimde görünen dünyayı yaşamaya geldim’
Ve bir adama daha gitmişler;
‘Neden ormanlıkta yaşarsın?’ diye.
Kimi dostu şaşırmış duyarken, zenginliğin içinde çadırı konduramamışlar adamın servetine.
Bazısı da dedikodularla konuşmuş arkasından dilediğince ve de uydurabildiğince.
Ama adam demiş ki;
‘Kaybolduğum o dünya değilmiş servetim, servet zaten gözünü açtığım dünyadaymış ve ben bu güzelliği yaşamaya geldim’
Sonra bunları soran adamlar dönüp bir de kendilerine sormuşlar ya;
‘Neden burada yaşıyoruz?’ diye.
Herkes farkına varabilirken bir şeylerin, biri çıkmış demiş ki ‘daha fazla daha da fazla her şeye sahip olmak için’
Hayat senin ve daima senin. Daha fazlası olmasın gözümüzdeki, gözümüzde canlanan hep hayalimiz olmalı. Amacımız rakiplik değil, hırs değil mutluluk, iyilik ve huzur olmalı. Ve şüphesiz herkesin bir penceresi olmalı, hırsıyla gözünü karanlıklara bürüyeceği değil rengarenk hayallerini gözünde canlandırabileceği bir perdesi. Ve perdenin arkası senin dünyan olmalı. Mutlu olabileceğin ve mutluluktan güzelleşebileceğin..
Rengarenk hayaller,
Mutlu dünyalara..