—Hanım, kurt gibi açım. Yemek hazır mı?
—Biraz bekleyeceksin.
—Ne kadar biraz?
—Çok biraz.
—Niye? Her gün bu saatte yemiyor muyduk?
—Yiyorduk ama bugün böyle oldu. Bundan sonra da böyle olacak.
—Ne demek istiyorsun? Bırak şu gizemi. Bugün gezmeye mi gittin? Eve misafir mi geldi? Hasta mıydın yoksa?
—Hiçbiri değil.
—İyi de o zaman ne?
—Bugün size bir sürprizim var. Bu sürprizler her gün birbirini kovalayacak.
—Ne sürprizi?
—Yeni bir yemek modeli üzerinde çalışıyorum. Bir yemek deneyeceğim.
—Adı ne?
—Daha adını koymadım.
—Neyse ne. Getir yiyelim. Zira açlıktan yıkılacağım.
—Yeni yemek deniyorum diyorum. Daha hazır değil.
—Yahu hanım, nereden çıktı bu yemek denemesi? Bu kadar yıllık evliyiz. Bugüne kadar niye denemedin de bugün denemeye kalktın? Eski köye yeni adet getirme.
—Haklısın ama hep aynı yemek. Biraz farklılık olsun istedim.
—Mübarek, böyle bir niyetin var da söyleseydin, karnımı doyurur gelirdim. Zaten gündüzü iğde yiyerek geçirdim.
—Biraz daha sabret.
—Sabredeyim de bu saat oldu. Ne zaman hazır olur senin bu yeni yemeğin?
—Saat veremem.
—Niye?
—Adı üzerinde deneme yemek. Denemenin saati, günü, haftası, yılı belli olur mu?
—Be kadın, şunun şurasında karnımı doyuracağım. Neyine yetmedi, neyini beğenmedin anam babam usulü yemeklerin?
—Hayatım, bu dünyaya bir daha mı geleceğiz? Şurada akşam akşam bir keyif çatacağız.
—İlahi hanım! Keyfin zamanı değil, karnım zil çalıyor. Tamam, bu dünyaya bir daha gelmeyeceğiz ama böyle giderse bir daha gelemeyeceğim bu hayata veda edeceğim.
—Bu uğurda gerekirse öleceğiz.
—Akşam akşam bu diyalog sıktı beni. Allah aşkına bir bulgur pilavı pişir de yiyelim. Sen bu yeni yemek modelini ben yokken veya tokken dene.
—Olmaz, kusura bakma. Bu saate kadar bekledik. Pes etmek yok. Bilirsin, inadım inattır. Kafama koyduğumu yaparım. Bugüne kadar da hiç geri adım atmadım. Benim geri vitesim yoktur.
—Tamam, anladım. Bu yemek nasıl bir şey ki hala pişmiyor.
—Daha karar vermedim ne pişireceğime.
—Anlamadım. Daha ortada yemek yok mu?
—Yemek denemesinden önce kitabını yazıyorum.
—Eyvah ki eyvah. Desene gittim, desene bittim. Yahu bunun kitabını yazmak aylar, yıllar alır.
—Gerekirse biteceğiz ama sağ kalırsak sonunda bu mücadeleyi biz kazanacağız.
—Şu galibiyeti bırak da getir kahvaltı bari yapalım. İnan takatim kalmadı. Ağzım açlıktan kokuyor. Sahi bu yeni yemek denemesi nereden aklına geldi?
—Ülkemizin getirmeye çalıştığı yeni ekonomik modele ayak uydurmaya çalışıyorum.
—Desene yandık, desene bittik.
—Yanmadan yemek pişer mi?
—Son sözün bu mu?
—Bu. Bilirsin beni. Benim kitabımda geri adım yoktur.
—Anladım prensip sahibisin. Anladım inatçısın. Anladım geri adımın yok. Yahu ölüyorum diyorum. İnan geri adım atmak o kadar kötü değil. Hatta bir erdemdir. Bir nimettir. Gel şu olmayan ağzımızın tadını bozma. Gecemi zehir etme.
—Sen öleceksin diye kendimden, kişiliğimden ödün mü vereyim?
—Tamam, ödün verme hanım. Sen durduğun yerde durmaya devam et. Ben karnımı suyla doldurup yatıyorum. Senin bu yemek ne zaman pişer, denemen ne zaman biter bilmiyorum ama bildiğim, ipe un seriyorsun. Şayet bir gün ortaya iyi kötü bir yemek çıkarsa çağır, elim kanda da olsa koşarak geleceğim. Tabi sağ kalırsam.
—Dalga geçme benimle. Öyle bir yemek yapacağım ki dediklerinden utanacaksın.
—Ben utanmaya dünden razıyım. Yeter ki ortaya bir yemek koy.
—Aman, beni oyalama. Kafamı da karıştırdın. Yapacağım yemek sana nasip olmazsa birine nasip olur.
—Tövbe ya Rabbi. Ben yatmaya gidiyorum.
—Dur yatmadan bana bir kalem al da gel.
—Ne yapacaksın kalemi?
—Yemek kitabı yazıyorum dedim ya. Yaza yaza kalemin ucu bitti.
—Sana son sözüm, Allah sana izan, insaf, basiret, feraset ve acıma duygusu versin.
—Âmin, nankörlük yapma. Sana yıllar yılı saçımı süpürge yaptım.
—Haklısın, arıyorum o senin geçici baharını. Ne bilirdim sonunun böyle tufan olacağını.
—Daha bu iyi günlerin. Bence oruca niyetlen. İğde toplamaya devam et.
—Aklıma mukayyet ol ya Rabbi!