İlk yazımda, Konya Kahveciler, Çay Ocakları ve Büfeciler Esnaf Odası Başkanı olan Mehmet Adil Bey’in, başından geçen bir anekdotuna yer vereceğim. Kendisini orta ikinci sınıftan beri tanırım. Bildim bileli helal rızkın peşinde koşan bu arkadaş, fuarların meşhur olduğu zamanlarda, fuarlarda yer tutarak evine ekmek götürmenin mücadelesini vermiştir. Şimdilerde başkanlığını yaptığı sektörün sıkıntılarını gidermek için görüşmediği kimse kalmadığı gibi üyelerini bilgilendirmek için hiç olmadığı kadar sosyal medyayı da kullanmaktadır.
1999 yılında Kocaeli Fuarında stant açan Mehmet Bey, İzmir Fuarından da yer tutmak ister. Bunun için ihaleye girmesi gerekir. İzmir’e gitmek için bir otobüs firmasından bilet alır. Yeri tam şoförün arkasıdır.
Akşam sularında otobüs hareket eder. Şoför; Sağa-sola sürme, yanlış solama, hız sınırına riayet etmeme gibi yanlışlar yapar. Şoförün her hatasını da Mehmet Bey, “Dikkat et, karşıdan araba geliyor…sağda araba var…uyuyorsun…kaza yapacaksın…otobüste bu kadar yolcu var” gibi sık sık uyarır. Bu nazik ve yerinde uyarılara şoför, teşekkür etmediği gibi üstelik küplere biner: “Karışma, işine bak” dese de Mehmet Bey, her hatada uyarılarına devam eder. Otobüs bu şekilde gece 00.00 sularında Bursa’ya kadar gelir. Bursa Otogarını geçer geçmez şoför, arabayı sağa yanaştırır ve kontağı kapatır: “Ya o ya ben. Değilse arabayı hareket ettirmem. Bu yolcu mutlaka inecek” der ve Mehmet Bey’in bilet parasını geri vermeye çalışır. Mehmet Bey, kaptanın araba sürüşünden memnun değil ama ihaleye girmesi için sabahında İzmir’e varması gerekiyor. Bu yüzden otobüsten inmeyi kabul etmez. Diğer yolcular da “karışma kardeşim, şoförün işine” derler. Sonunda şoförün işine karışmaması karşılığında Mehmet Bey’in yeri değiştirilir. Orta kapının yanına oturtulur. Buna razı olan şoför arabayı çalıştırır, yoluna devam eder. Birkaç km gittikten sonra şoför, otobüsün sağ tarafını öndeki tıra çarpar. İlk üç koltuğa kadar otobüs içeri geçer, şoför de koltuğuna sıkışır. İtfaiye ve ambulans gelinceye kadar Mehmet Bey, şoförü sıkıştığı yerden kurtarır. Kazayı duyan TV ve gazeteler de olay yerine gelirler. O zamana kadar yolculuk esnasında hep sessiz kalan ve Mehmet Bey, otobüsten indirilmeye çalışıldığı zaman tepki vermeyen hatta “karışma” diyen yolcular, “Bu Beyefendi, şoförü çok uyardı ama şoför dinlemedi” gibi açıklamalarda bulunurlar. Haliyle mikrofon Mehmet Bey’e uzatılır. Mehmet Bey, “Tırın suçunun olmadığını, suçun otobüste olduğunu…” açıklar.
Kazayı yapan şoför, tecrübeli biri olmasına rağmen bu kazayı yapmıştır. Çünkü uykusuzdur. Uzun yoldan gelmesine rağmen istirahat etmeden firması tarafından İzmir’e gidecek otobüse şoför olarak verilmiştir. Maalesef bu kazada, biri çocuk olmak üzere iki kişi ölür, yaralılar da hastaneye sevk edilir.
Otobüs şoförü, 20-25 gün sonra Kocaeli Fuarına gelerek kendisini kurtaran Mehmet Bey’i ziyaret eder, kendisine teşekkür eder ve helallik ister.
İlk yazımı bu anekdota ayırdım. Yazımda bu anekdota yer vermemin sebebi, yazılarımda izleyeceğim metoda işaret etmek içindir. Yazım biraz uzayacak ama kısaca yazı ve yazmadaki yaklaşımıma işaret edeceğim:
-Pazartesi, çarşamba, cuma ve cumartesi olmak üzere haftada dört gün bu köşede bilgi, birikim ve dağarcığım el verdiği müddetçe bazen gündeme dair bazen gündem dışı, toplumu ilgilendiren her konuda söz söylemeye çalışacağım.
-Konu ve sorunları ele alırken önce bir durum tespiti yapmak, konu ve sorunun doğru ve yanlış taraflarını ortaya koymak, çözüm önerileri sunmaktır niyetim. Bunu yaparken bardağın dolu tarafından baktığım gibi boş tarafına da bakacağım. Bardağın dolu tarafının faydalı şekilde kullanılması gerektiğine dair söz söylerken boş tarafının da nasıl doldurulması gerektiğine dikkat çekeceğim ve yanlışa işaret edeceğim. Yanlışı ortaya koyarken niyetim bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olacaktır.
-Hemen hemen her konunun kutuplaşma konusu yapıldığı ve taraftarının bol olduğu günümüzde, hiçbir tarafın içinde yer almadan, olması gereken tarafın sesi olmaya yani doğruya doğru, yanlışa yanlış demeye çalışacağım. Bunun için orta yolu tutacağım. Yani yaptığı yanlışlardan dolayı şoför, Mehmet Bey’in uyarılarından pek haz almasa da ben yazılarımda Mehmet Bey’in rolünü üstleneceğim. Çünkü aynı gemide/otobüste yolculuk yapıyoruz.
-Serdettiğim görüşlerimde isabet de edebilirim, yanılabilirim de. Zira kendi yorumum ve okumamdan ibarettir ve beni bağlar. Ne kınayanın kınamasına aldıracağım ne de bir başkası ne der diyeceğim.
-Bir hareketinden, bir tasarrufundan ya da bir sözünden dolayı bir kimse/zümre veya camiayı eleştirmem, yanlışlarını söylemem, onlardan nefret ettiğim ve onlara muhalefet ettiğim anlamına gelmez. Daha iyi olmaları içindir. Bazıları buna muhalefet dese de ben buna, yapıcı eleştiri diyorum. Hata ve yanlışı yapan kim olursa olsun; bunu, “Memnuniyetinizi dostlarınıza, şikayetlerinizi bize iletin” sözü gereğince yapacağım. Bunun için amme hizmeti yapan, sorumluluk sahiplerinin -ki direksiyonun başında onlar var- eleştirilere açık olması lazım. Çünkü hamama giren terler. Hepimiz zaman zaman çocuklarımızı eleştiririz. Bu, çocuklarımızdan nefret ettiğimiz için değildir. Onların daha iyi olmaları içindir. Hatta çocuğumuz, komşunun çocuğuyla kavga ediyorsa ilk tokadı çocuğumuza atarız. Bu, çocuğumuza düşmanlık değil, onu korumak amaçlıdır.
-Yazarken ben de hata yapabilirim. Ki yapacağım. Hangi birimiz hatasızız ki…Hata ve yanlışlarımdan dolayı sayfamın yorum kısmı, verdiğim e-posta adresim, her türlü yoruma açıktır. Bazıları şoför gibi eleştirilerden pek almasa da ben peşinen bundan memnuniyet duyacağımı ifade ediyorum.