İğneden ipliğe her şeyimizin dolara endeksli olduğu ülkemizde, milli paramız TL’nin göz göre göre gözümüzün önünde erimeye devam etmesi, paramızın değerinin düşmesi, alım gücümüzün azalması, her şeye ardı arkasına zamların gelmesi, kimsenin birkaç saat sonrasını görememesi durumu daha ne kadar devam edecek bilinmez. Herkes endişeli bir şekilde döviz kurunu takip edip duruyor. Görünen o ki bu endişeli bekleyiş ve karamsarlık uzun sürecek. Çünkü bugünden yarına tünelin ucu görünmüyor. Hatta daha kötü günlerin bizi beklediği kanaati hakim. Endişeyi artıran da devletin tüm bu olup bitenlere bigane kalması. Açıkçası bu durumu çok da dert etmiyor. Hatta paranın erimesinin özellikle istendiği şeklinde bir düşünce de var. Böyle düşünenler haksız da sayılmazlar. Çünkü piyasanın ateşini söndürecek açıklamalar yapılmıyor, yangına körükle gidiliyor. Devlete yön verenlerin elinde tek sermaye, yangını artıracak körük ve döviz kurundaki dalgalanmadan dolayı zam silahına başvurmak. Akaryakıta zam geldi mi zaten her şeye zam geliyor. Hükümeti yönetenlere kayıtsız şartsız destek veren kişilerin dışında, gidişattan pek memnun olan yok. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete doğru. İnşallah sonumuz hayır olur.
Niyetim felaket tellallığı değil. Zira görünen köy kılavuz istemez. Durumumuz şu fıkraya benziyor: Nasrettin Hoca bir gün yol üzerinde bir hana misafir olmuş. Hana han demeye bin şahit ister. Hanın her tarafı delik deşik, çökmeye ramak kalmış. Hocanın içini bir korku kaplamış ama eli mahkum burada kalmaya. Söz arasında hancıya, “Bu senin tavan da beşik gibi ne gıcırdıyor böyle” der. Hancı, “Ağzını hayır aç Hoca. Beşik gıcırtısı değil bu. Tavan tahtaları Allah’ı zikrediyor” deyince Hoca, “Biliyorum bilmeye de. Ya bu senin tavan böyle zikir çeke çeke cezbeye gelip secdeye bir kapanırsa, bizim halimiz nice olur” diyerek taşı gediğine koyar.
Fıkradan hareket edersek; uçuyoruz, kaçıyoruz, kurtuluyoruz, kurtuluş mücadelesi veriyoruz denilen bu ekonomi ile hâlihazırda secdeye kapanmasak da düşe kalka yola devam ediyoruz. Düşe kalka devam etmeye razıyız. Zira yere kapanıp komaya girmek de var işin ucunda. Hanın vahametinden, yolcuların kahir ekseriyeti farkında ise de maalesef hancı ya farkında değil ya da farkında değilmiş gibi davranıyor. Kurtuluş mücadelesi veriyoruz dendiğine göre sanırım bu işin farkındalar. Farkında iseler isterim ki mevcut durumun bir fotoğrafının çekilmesi, bu durumun nasıl giderileceğinin tedavi yollarının bulunması ve acilen tedaviye geçilmesidir.
Anlamadığım, kurtuluş mücadelesi kime karşı veriliyor? Yine dış güçler mi? İşte bundan emin değilim. Ayrıca başımıza gelen her şeyi dış güçlere bağlama kolaycılığını artık terk etmemiz lazım. Yoksa sadede gelemeyiz. Tamam, dışarıda olup bitenler küreselleşen ekonomimizi etkiliyor olabilir ama bence mücadeleyi dıştan ziyade içeride yapmak lazım diye düşünüyorum. Çünkü bu ülkede para var. Daha doğrusu döviz var. Hem de çok miktarda. Hani nerede derseniz, kısaca açıklamaya çalışayım. Bu konuya Fatih Altaylı 24/11/2021 tarihli Habertürk gazetesindeki köşesinde “2001’ Doğru” başlıklı yazısıyla değinmiş. “Bugün itibarıyla Türk vatandaşı gerçek kişilerin toplam mevduatının yüzde 58’si dolarda. Oysa 2011 yılında TL’ye güven yüksekken bu oran yüzde 27’ye gerilemişti. Sonra yavaş yavaş arttı. 2013’te yüzde 29’a, 2018’de yüzde 40’a, 2020’de yüzde 51’e ve şimdi de yüzde 58’ye çıktı. Türk halkı ekonomi yönetimine artık güvenmediği için, parasını dolara yatırmış. Bankalarda gerçek kişilere ait toplam 143 milyar 700 milyon dolarlık mevduat var. Şirketlerin ise 91,5 milyar doları bulunuyor bankalarda.”
Verilen bu bilgi ve oranlar doğru ve bu ülkenin bugünkü çektiği sıkıntı yeterli doların olmaması ise görüldüğü gibi bu ülkede ve bu ülke insanında döviz var ve bu kadar dolar bu ülkeyi ekonomik krizden kurtarır. Mücadele yapılacaksa dışarıya karşı değil, içeri ile yapılmalıdır. Ne yapılacak, dolar cinsinden mevduat hesabı açanların dövizlerine el mi konacak? Hayır. Burada yapılacak olan, parasının değerini korumak için TL’den kaçıp parasını dolara yatıranlara karşı güven ortamının sağlanması gerekir. Bunu yapacak olan da bu ülkeye hükümet edenlerdir. Vatandaş kendi paramıza güvense, paramızın pul olmayacağına ikna olsa parasını niye dolarda tutsun.