Futbol, kıyasıya mücadeleyi gerektiren, seyredenlere seyir zevki veren, hem oyuncu hem de seyirciler için heyecan ve stresin bol olduğu bir spordur. Bir zamanlar amatörce oynanan futbol bugün para kazandıran devasa bir sektördür.
Futbol varsa maç vardır, rakipler vardır ve maç doksan dakikadır.
Maç başlamadan önce rakibin eski maçlarına bakılır. Rakibin güçlü ve zayıf yönleri tespit edilir ve rakibe göre bir plan ve taktik geliştirilir. Kimin kimi tutacağı, hangi futbolcunun rakibi kesebileceği belirlenir. Hazırlık maçları bunun üzerine bina edilir.
Maç başlar, maçta gol atmak esastır. Her gol, gol atana moral verdiği gibi rakibi de strese sokar. Skoru artırmak, skoru korumak ve maçın sonucunu galip bitirmek önemlidir. Çünkü 90 dakikanın sonucunda alınan puan, attığın gol sayısına göre değil, bir gol de olsa rakibini yenmene bağlıdır.
90 dakikanın sonucunda galip gelmek ve 3 puan almak önemli ama esas önemli olan tüm rakipleri geride bırakarak ligi şampiyon bitirmektir. Bu yüzden futbol maçı, uzun soluklu bir maraton gibidir.
Sezon bitiminde ligi önde bitirmek önemli ama daha da önemlisi sezon şampiyonluğunu diğer sezonlarda da tekrar edebilmek ve arka arkasına şampiyon olabilmektir. Çünkü büyük takımlar geçmişi şampiyonluklarla dolu olan takımlardan oluşur ve lig tarihine altın harflerle yazılırlar.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımı kısaca tekrar edersek, maçta skor, maçın bitimine kadar skoru korumak, ligin bitiminde şampiyon olmak ve bu şampiyonluğu, izleyen yıllarda da tekrar etmek, her futbol takımının istediği ve özlemidir. Bugün yerlerde sürünseler de futbol tarihimize üç büyükler diye geçen GS, FB ve BJK böyledir. Bu üç takımın zayıf olduğu yıllarda müzesine şampiyonluk götüren Anadolu takımlarımız olsa da bunlar devamını getiremiyor ve bir istikrar abidesi olamıyorlar. Bu yüzden bunlara büyük takım denmiyor.
Buradan izninizle güncele gelmek istiyorum. Özellikle siyasete. Çünkü siyaset de bir nevi futbol maçı gibidir. Siyaset, lig gibi her yıl tekrarlanmasa da beş yıldan beş yıla seçmenin karşısına çıkıyor. Yani müsabaka beş yıldan beş yıla. İyi bir ekip ve programla halkın karşısına çıkıp halkın teveccühünü alır ve onları ikna edebilirse o siyasi parti ülkenin başına gelir ve bir beş yıl yönetir. Siyasi parti problemleri çözer, halkın elini rahatlatır ve halk da bu hizmetlerden memnun olursa o siyasi parti tekrar tekrar seçim kazanır. Halk başka parti arayışına girmez.
Ne zamanki hep iktidara gelen parti eskisi gibi çalışmaz, halkın kronikleşmiş problemlerini çözmez, istek ve taleplerine cevap vermezse, önceki hizmetlerin hatırına, halk birdenbire desteğini çekmez ise de ilerleyen yıllarda problemlerine hala çözüm bulunamazsa, desteğini biraz çekerek aklını başına al der. Bu siyasi parti güç bela seçim kazanmaya devam eder. İktidar olanlar bu destek azalışının nedenini iyi incelemez, nasılsa kazanıyorum der ve halkın taleplerine eskisi gibi kulak vermezse, seçmen başka alternatif arayışına girer. Gerekirse gider bir başka siyasi partiye oy verir ve başkasını iktidara taşır. Bu durumda kimsenin halka kızmaya hakkı yoktur. Bu halk desteğini verirken iyi, desteğini çekerken kötü olamaz. Halk aynı halktır. Burada seçimi kaybeden parti, bu halk benden desteğini niçin çekiyor diye kendini sorgulamalıdır.
Burada birileri, halkın futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutmasını bekler ve bu halk eski günlerin hatırına bana yine oy verir derse, kimse kusura bakmasın, bu halk hatır için oy vermez. Bu arada takım tutar gibi parti tutan yok mu? Partilerin kemikleşmiş oyları vardır. Bunlar partileri iyi çalışsa da iyi çalışmasa da yine partilerine oy verir. Ama unutmayalım ki bu ülkede kemikleşmiş oylarla iktidara gelinmez. Seçimlerin yönünü değiştirenler ve iktidarları alaşağı edenler ve bir başka siyasi partiyi iktidara getirenler her seçimde oyunu değiştirenler ve kararsız seçmenlerdir. Oyunu değiştirenlere ve kararsız olanlara hangi siyasi parti umut olursa, iktidara da o siyasi parti gelir.
Yazımıza futbol ile başladık. Yine futbol ile bitirelim. Bazıları özellikle futbol takımı tutar gibi siyasi partilere oy verenler, “Efendim, şimdi gidişat iyi değil ama bu partinin geçmiş yaptıklarını unutmamak lazım. Çok hizmet etti. Kazanımları say say bitmez. Bu hizmetlerin hatırına yine oylarımızı verelim” şeklinde bir beklenti içerisine girerler. Böyle diyenler kendilerini haklı görebilirler. Ki bir yere kadar da haklı olabilirler. Bunlara futbol maçı üzerinden bir örnek verelim: 90 dakikalık bir maç düşünelim. Bir takım maçın 80. dakikasına kadar rakiplerine 19 gol atmış. Takımın taraftarları "En büyük takım bizim takım" demiş durmuş. Takımları her gol atışında "ole ole" diyerek havaya zıplamış ve maç böyle biter, bu takımı kimse yakalayamaz havasına girmiş. Takımın as futbolcuları, "En iyi takım biziz", teknik direktörleri "Bir gol daha atarsak seyircimizi gole doyurmuş, maçı da üç sıfır kazanmış oluruz" demiş. Maç böyle devam ederken rakip atağa geçmiş. Ardı arkasına goller atmaya başlamış ve maçın son bitiş düdüğü çaldığında skor 20-19 rakip lehine sonuçlanmış.
Verdiğim bu örnek futbolda çoğu takımların başına gelir. Çünkü futbolun vefası yoktur. Bunlar 80 dakika ter döktüler, iyi oynadılar demez. Sporda buna iyi oynayan kazandı denir. Siyaset de böyledir. Seçmenin vefası da bir yere kadardır. Seçim kaybetmek istemeyenler aklını başına almalı. Kazanmak isteyenler de hakeza.