Eğitim ve öğretim, bu ülkede çözümü kronikleşmiş sorunlardan bir tanesidir. Olmuyor deyip kaldırıp yerine getirdiğimiz her yeni sistem bir öncekini aratır cinsten. Maalesef ne yapılırsa yapılsın, adına devrim densin, hepsi elimizde kalıyor.
İlkokula bir umut ve heyecanla başlayan her çocuk, ortaokulu bitirip liseye başlayınca umutsuz vaka olarak okumaya devam ediyor. Lise bitince üniversite kazanmak bir dert, kazanamamak bir dert, kazanıp okumak bir dert, okul bitince bir iş bulabilecek miyim bir dert. Kahir ekseriyet okuyor ama niye okuduğunu bile bilmiyor. Çünkü her geçen yıl istihdam daralması söz konusu ve her mesleğin, her işgücünün binlerle ifade edilecek alternatifi var. Emsalleri içinden sıyrılıp bir iş bulan, gemisini kurtaran kaptan bu devirde.
Okumak ve istihdam alanı bu ülkede başlı başına bir dert. İş arayan okumuş insanımızın sayısı çok, bir o kadar da işine kalifiye eleman arayan sektör çok. Maalesef okumuş insan gücüyle sanayi ve iş sektörü örtüşmüyor. Bu da demektir ki okullarımız hayatın içinden değil.
Anne babalar umutsuz bir vaka olarak çocuklarını okuturken ve yarınını göremeyen çocuklarımız okurken, gençleri geleceğe hazırlama yükümlülüğü olan devlet daha doğrusu MEB ve YÖK ne yapıyor? YÖK’ün üzerinde durmayacağım. MEB’i ele alacağım. Çünkü çocuklarımızı anasınıfından 18 yaşına kadar üniversite kapısına kadar getiren MEB’dir.
MEB, bütün yaptıklarıyla eğitim ve öğretim kalitesini artırma derdinde. Ama bir türlü beklenen ve amaçlanan kalite yakalanamıyor. Burada suçlu arayacak değilim. Çünkü bir suçlu varsa eğitim ve öğretimin iç ve dış paydaşlarının, Türkiye siyasetine yön veren siyasi iktidarların, “Ben çektim, çocuğum çekmesin” deyip el bebek gül bebek çocuk yetiştirmeye çalışan aşırı korumacı ebeveynlerin, çocuk ve velilerin arkasına geçip sizinleyim diyen aşırı korumacı devlet anlayışının ve bir sistemi oturtmadan diğer sisteme geçen, durmadan sınav sistemi üzerinde oynayan, maarifin üzerinden bir türlü elini çekmeyen ve eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşan siyasetimizin; öğrenci, veli, öğretmen ve herkesi memnun etmeye çalışan, bundan dolayıdır ki pansuman tedbirlerin ötesine geçip radikal karar almayan, ne şiş yansın ne kebap deyip uzatmalara oynayan, ölmüş ama öldüğünün farkında olmayan MEB’in payı büyüktür.
Burada bir hakkı teslim edelim. Siyasi iktidar okulların derslik ihtiyacını hemen hemen giderdi. Güzel, kullanışlı ve büyük binalar yaptı. Okulların fiziki şartlarını iyileştirdi. Okulları teknoloji ile donatarak öğrenci ve öğretmeni teknoloji ile buluşturdu. Okulların elektrik, su, yakıt ve temizlik görevlisi ihtiyaçlarını karşıladı. Öğretmen ihtiyacının tamamı olmasa da çoğunu gidermeye çalışıyor. Öğrencilerin sınava hazırlanması amacıyla DYK’lerle okulları dershane haline getirdi. Fakat buna rağmen herkesin istediği başarı bir türlü gelmiyor.