Organlarımız tam görevlerini yaptığı müddetçe vücudumuz bir saat gibi işler. Bir tanesi aksadı mı sıkıntıyı sadece o organ değil, tüm vücut çeker. Ne yediğimizden zevk alırız ne de içtiğimizden. Hayatımız zindan olur. Hastalandığımız zaman da durum aynıdır. Allah kimseye dermansız dert vermesin.
Mevsimsel rahatsızlıkların dışında vücudumuzda herhangi bir sıkıntı olduğu zaman vakit kaybetmeden hastaneye gidip muayene olmak erken teşhis için önemlidir. Geçer gider deyip muayeneyi geciktirmek ve önemsememek, vücutta onulmaz yaraların açılmasına sebebiyet verebilir. Bu yüzden vücutta virüs ve mikroplar oluştuğunda, vücudun sağlıklı olması ve teklemeden hayatına devam edebilmesi için bizi hastalıklara karşı koruma görevini üstlenen bağışıklık sistemini güçlü tutmak aynı zamanda vücuda giren İrinleri temizlemek gerekir. Organlardan biri veya birkaçı tedaviye cevap vermez, bu organlar diğer organların işleyişine engel oluyor veya hastalığı diğer organlara yayıyor ve bulaştırıyorsa, vücudu kurtarmak için gerekirse o organlar kesilir ki vücut yaşasın. Değilse tüm vücudu çökertir.
Toplumsal ve siyasi olaylar da tıpkı insan vücudu gibidir. İhmale gelmez. Bir sıkıntı, bir problem olduğu zaman o sıkıntı ve problemi sıcağı sıcağına halletmek gerekir. Çünkü zamanında müdahale etmek problemi çözer. Her ne kadar zaman her şeyin ilacı olsa da problem kendiliğinden yok olmaz. Problemi yok kabul etmek, problemden kaçınmak, çözmeye yanaşmamak, görmezlikten gelmek, ötelemek, o probleme karşı sessiz kalmak sorumlu insana/kuruma/kuruluşa yakışmaz. Hele bu kişiler sorumlu bir makamda iseler, bu kişilerin olaylar ve sorunlar karşısında “görmedim, bilmiyorum, duymadım" şeklinde ifade edilen üç maymunu oynamaları kabul edilemez. Şayet böyle olduğu takdirde nasıl ki hasta vücut, mikroplara karşı savunmasız kalır ve tedavi edilmeyince her geçen gün güç ve takatten düşüyorsa, toplum da çürümeye yüz tutar. Bir de suç işleyenlerin korunup kollandığına dair toplumda bir imaj oluşursa, toplumsal yozlaşma alır başını gider. Çünkü etkili ve yetkili kişilerin, binlerini koruyup kolladığına dair oluşacak bir algı, makam ve kurumlara karşı güveni sarsar, adalet duygusunu yok eder, insanlar arasında güven problemi ortaya çıkar. Bu da toplumsal barışa hizmet etmez.
Mikrop ve virüsler, vücuda dışarıdan geliyorsa bir nevi vücut olan topluma ve o toplumu yöneten veya yönetmeye talip siyasi partilere, özellikle kitle partilerine de virüs gibi birileri sızabilir. Bunlar yönetim kademesinde de görev alabilirler, suça karışabilirler veya suça göz yumabilirler, bulunduğu makamı kendi lehlerine çevirmeye kalkabilirler. Hiç böyle bir şey olmasa bile birlikte çalıştığımız kişilere iftira atılabilir. İnsanın olduğu yerde bunların her biri hatta daha fazlası insanın başına gelebilir. Böyle durumlarda, birlikte çalıştığımız kişileri kurtlar sofrasına teslim etmeyelim ama onları da ölümüne savunmaya kalkmayalım. Görev ihmali, göz yumma veya suça karışma şüphesi varsa hakkında ilk suç duyurusunu biz kendimiz yapalım. Müdahale etmeden yargı kararını versin. Hakkında karar verilinceye kadar da beraatı zimmet asıl olsun. Suçu varsa cezasını çeksin, suçu yoksa aklanıp gelsin. Nasıl ki vücut, tedaviye cevap verdiği müddetçe mikroplardan arınıyor ve hayatiyetine devam ediyorsa, siyasi partiler de bünyelerine sirayet eden kişilerden bu şekilde arınabilmelidirler. Böyle yapıldığı takdirde siyasi partilerin, iktidarların ve devletin ömrü uzun olur ve temiz kalır. Bu yapılmazsa, nasıl ki mikroplara karşı zayıf düşen vücut, güç ve takatten düşüyorsa partiler de her geçen gün zayıflar, bir müddet sonra ya küçülür ya da yok olur giderler. Unutmayalım ki sadece imamların sarığı leke götürmez değildir. Ülkeyi yöneten veya ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi partilerin manevi şahsiyetleri ve kurumsal kimlikleri de leke götürmez. Yine unutmayalım ki “Bizim adamımız”, “Ucu bize dokunacak", “iç ve dış güçlerin saldırısı var” diye binlerini koruyup kollamaya kalkmayalım. En azından böyle anlaşılmasına meydan vermeyelim. Zira kaybeden partiler ve ülke olur. Çünkü “koruyup kollamadan bu ülke çok çekti. Bizim koruma ve kollama görevimiz var diye asker bir zamanlar her on yılda yönetime el koyarak ülkenin anasını ağlattı. Bu da demokrasiyi sekteye uğrattı ve ülkeyi geri bıraktı.