Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) yayımladığı tabloya göre 2012 yılından 2022 yılı ağustos ayına kadar yurtdışında çalışma vizesi sayılan iyi hal belgesi alan hekim sayısı 6731 kişi. Tablo incelendiği zaman 2012-2013 yıllarında 100’ün altında belge alan hekim sayısı 2014’den itibaren artmaya başlamış, 2019 yılında 1000 rakamını geçmiş. 2021 yılında 1400 sayısını aşarken 2022 yılı temmuz itibariyle bir önceki yılın toplam belge alan hekim sayısını yakalamış. Bu yılın sonu itibariyle bu rakam nerelerde durur, bilinmez. Ama tüm yılların rekorunu kıracağı yılın ilk yedi ayından belli.
TTB'nin açıklamasına göre hekimlerin iyi hal belgesi almasında;
- "Sağlıkta şiddet olaylarının artması, çalışma şartları ve artan kira fiyatlarının etkili olduğu,
- Yurtdışına gitmek isteyen hekimlerin de genellikle Avrupa Birliği ülkelerini, İngiltere'yi ve ABD'yi tercih ettiği,
- Bu belgeyi alanların içerisinde sadece pratisyen hekimlerin olmadığı, uzmanlığını almış doktorların da olduğu belirtiliyor.
İyi hal belgesi alan 6731 kişiden kaçı yurtdışına gitti, kaçı bu belgeyi aldığı halde gitmekten vazgeçti, kaçı gittikten sonra geri döndü? Bunlarla ilgili elimizde bir veri yok. Tabloya göre 2012'den bu yana her geçen yıl ülkeden ayrılan hekim sayısındaki artışı görünce, durumun vahim ve ülkem adına üzüntü verici olduğunu söyleyebilirim. Çünkü burada göz göre göre bir hekim göçü daha doğrusu bir beyin göçü söz konusu. Beyin göçü diyorum. Çünkü bu ülkede tıp fakülteleri en yüksek puanla öğrenci alan fakülteler. Üniversite sınavında ilk yirmi bine girenler bu bölümleri seçiyor ve en az 6 yıl okuyor. Mühendisliğin bazı bölümleri gibi tıp fakültesini okumak zor mu zordur. Burada okuyanlar sosyal hayatı terk ederek durmadan ders çalışmak zorunda. Tıp okumak hem aileye hem de devlete maddi yönden ayrı bir yüktür. Bir yere tıp fakültesini kurmak, burada okumak, buradan mezun olmak başlı başına bir bedel ister.
Yüzdelik dilimlerine ve başarı sıralamasına göre istediği bölüme girebilecek iken bu başarılı çocuklar; toplumdaki itibari, diğer meslek gruplarına göre daha fazla getirisinin olması, okulu bitirince iş aramadan iş garantisi olması nedeniyle bu fakülteleri seçiyorlar.
Zorlu maraton tıbbı bitirmekle bitmiyor. Herhangi bir dalda uzmanlaşmak için TUS dediğimiz zorlu sınava hazırlanmak gerekiyor. Bir taraftan da pratisyen olarak hastane ve toplum sağlığı merkezlerinde mecburi hizmet yapıyorlar. Mecburi hizmet devam ederken TUS'ta başarılı olmuşlarsa bölümüne göre 4-5 yıl daha okuyorlar. Sonra tekrar mecburi hizmete gidiyorlar. Tüm bu süreçte bir koşuşturma varken bir de her geçen yıl artan şiddete maruz kalıyorlar. Özlük haklarının iyileştirilmesi ve uğradıkları şiddet dolayısıyla aldıkları her eylem toplum nezdinde büyük tepki çekiyor. En yetkili ağızdan, beğenmiyorlarsa çekip gitsinler, yerine başkasını istihdam ederiz deniyor. Her şeyleri para bunların deniyor. Halk bir taraftan devlet bir taraftan tu kaka yapıyor. Seslerini duyuramayan ve dertlerini anlatamayan hekimler hiç olmadığı kadar kendilerini dışlanmış hissediyorlar. Çünkü gelen vuruyor, giden vuruyor. Güya bu mesleği itibarlı meslek diye seçmişlerdi. Parasını, çalışma şartlarını ve tu kaka yapılmalarını hazmedemeyen, yabancı dili halledip ver elini yurtdışı. Belki oralarda kadir ve kıymetim bilinir, emeğimin hakkını tastamam alırım diye düşünüyor olmalılar. Öyle zannediyorum, eğitim maratonunun başına dönebilseler kahir ekseriyetinin tercihi doktorluk olmaz.
O kadar emek verdiğimiz, yetişmeleri için büyük bütçe ayırdığımız bu çocukları, alın siz faydalanın dercesine başka ülkelere altın tepsi içerisinde sunuyoruz. Gidişat, 10 yılda kaybettiğimiz 6731 doktorla sınırlı kalmayacak. Çünkü halihazırda çalışan doktorların çoğu yabancı dil kursuna gidiyor, kimi de özel ders alıyor. Dili hallederlerse onlar da gidecekler. Durum bu iken burnumuzdan kıl aldırmıyoruz. Binbir emek verdiğimiz bu doktorları ülkede nasıl tutarız hesabı yapmıyoruz. Giderlerse gitsinler. Çok da tın. Beğenmeyene daha kapı diyoruz. Aslında bu yaptığımız, başı kapalı olarak okumak isteyen çocuklara zamanın Cumhurbaşkanı'nın Arabistan'a gitsinler demesinden farkı yok. Dün Arabistan’a diyenler laik-seküler kişilerdi, bugün gidin diyenler ise dindar ve mütedeyyin insanlar. Demek ki aktörler değişse de zaman geçip gitse de bizim zihniyetimiz değişmiyor.
Hasılı, başta hekimler olmak üzere bu ülkeden beyin göçüne geçit vermemek, bunları bu ülkede tutmak için tedbirlerin alınmasında fayda var. Ne istiyorlarsa verelim, yapalım demiyorum. En azından dinleyelim, onları anlamaya çalışalım. Onlara değer verelim. Değilse ceremesini biz çekeriz. Çünkü böyle giderse bu ülkede ameliyat yapan, bizi muayene eden doktor kalmayacak. Unutmayalım ki insan değer verilen ve kadir-kıymetinin bilindiği yerde kalır. Gerçi bizim için fark etmiyor. Her şeyi ithal ettiğimiz gibi doktor da ithal ederiz. Yanına da bir tercüman veririz, olur biter.