Devletin dili yazışmadır.
Zira söz uçar yazı kalır. Bu yüzden devlette her şey yazıya dökülür. Yazıya dökerken de bir takım kıstaslar aranır. Çünkü yazışmalarda önemli olan içerik olsa da şekil, seçilen kelimeler ve üslup da önemlidir. Hatta çoğu zaman şekil içeriğin önüne geçer. Devlet bu yüzden yazışmalarda birliği sağlamak, yanlışların önüne geçmek amacıyla “Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliği” yürürlüğe koymuştur. Bu yönetmelik, tüm kurumlan ve memurları bağlar. Yazışmanın dışında protokol ve nezaket kuralları da tören, karşılaşma, ağırlama vs.de önemli bir yer tutar. Bunlar da yazıya dökülmüştür.
Hem yazışma hem de protokol ve nezaket kuralları, devlette bir kültürün oluşması, tertip ve düzen açısından gereklidir. Konan kuralların içerisinde, olması gerekenler olduğu gibi zorlama, şekilci, sahteci ve itici yöneler de çok. Halkta ve toplumsal hayatta karşılığı olmayan bu zorlama kurallara dikkat edilmediği takdirde çoğu zaman devlet krizi ortaya çıkabiliyor.
Niyetim yazışma, protokol ve nezaket kurallarını anlatmak, önemine işaret etmek veya yermek değil.
Bu kuralların içerisinde tasvip etmediklerim olduğu gibi tasvip ettiklerim de vardır. Mesela, arz/rica, af talebi/istifa, af talebinin kabulü/istifa- sının kabul edilmesi, görevden alma/ görev değişikliği, görevlendirme/ atanma gibi ifadeler vs. İzninizle devletin diline girmiş bu ifadeler üzerine birkaç kelam etmek isterim.
Arz/rica: Sunmak, saygı ile bildirmek, saygı ile anlatmak; rica ise dilek, dileme ve dileyiş anlamına gelir. Bir isteğin yerine getirilmesi anlamında rica bana daha sıcak gelmekte ise de ast-üst ilişkisini belirtmek bakımından yazışma dilinde olabilir diyelim. Ama aynı arz etme işi konuşma ve hitap dilinde çok şık kaçmıyor. Buna örnek olarak çelenk törenlerini verebiliriz. Sunucu, “...çelengini sunacaktır. Arz ederim.” Buradaki çelengini sunacaktır cümlesinde bir sorun yok. Sorun, sunmanın ardında kullanılan ve sunma anlamına gelen arz ederim ifadesinde. Bence burada cümle tekrarı vardır. Türk dil kurallarına göre de ikinci kullanım zaittir. Yani gereksizdir. Üstelik sunucunun onurunu zedeleyen bir üsluptur. Devletin ne yapıp ne edip konuşmacı takdimlerinde ve törenlerde bu arz ederim ifadesine bir çözüm bulması gerekir diye düşünüyorum.
Af talebi/istifa, af talebinin kabulü/ istifanın kabulü: TDK sözlüğüne göre af: Bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama anlamında kullanılır. Af kelimesinin ikinci kullanımı ise görevden çıkarılma, görevden af talebi de görevin sona ermesi ve bitmesi anlamına gelir. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte devletin diline giren ad talebi ve af talebinin kabulü her ne kadar af kelimesinin ikinci anlamına uygun gibi gelse de dilimizde af, genelde birinci anlamıyla kullanılır. “Beni affet" diyenin bir hata yaptığına ve suç işlediğine işaret eder. Kulağı tırmalayan bu kelime ve ifade yerine, yıllarca kullanılan ve devlet dilinde bir karşılığı olan istifa tabiri daha uygun gibi geliyor. Çünkü af talebi kişinin onurunu zedelerken tek taraflı bir müessese olan istifa ise insanın onurunu korur.
Aynı durum görevden alma/görev değişikliği, görevlendirme/atanma ifadelerinde de göze çarpmaktadır. Bu da devletin diline girdi. Görevden alındı deyimi bir suçluluğa ve beceriksizliğe işaret ederken aynı zamanda insan onurunu hiçe sayan bir üsluptur. Halbukibunun yerine “falan kurumda görev/nöbet değişimi oldu. Falanın yerine falan atandı” ifadeleri; görevi bırakanın, görevden ayrılanın veya görevden alınan kişinin gönlüne su serper. Yine bir yere atanan kişi için eskiden “asaleten" veya “vekaleten” atandı denirken, şimdilerde “görevlendirildi” deniyor. Atandı ifadesinde bir ağırlık ve ciddiyet varken görevlendirildi fiilinde ise geçicilik söz konusu.
Sözün özü, hangi fiil ve tabirleri kullanırsak kullanalım, hepsi aynı kapıya çıksa da rica, istifa, görev değişimi, atama bana daha nezaketli bir üslup geliyor. Sizi bilmem.