Bir imamın ikinci defa cuma hutbesi dinledim ve ardında cuma namazı kıldım. İlkinde okuduğu hutbeyi öylesine dinlemiş olmalıyım ki pek dikkatimi çekmemişti. İkincisinde tam karşısında saf tutmuşum. O, hutbe irat ederken ben de can kulağıyla hem dinledim hem okuyuşuna hem de jest ve mimiklerini izledim. İzledikçe imama olan hayranlığım arttı. Hutbeyi irat ederken harf ve kelimeleri yutmadan tane tane telaffuz etmesi, yeri geldiği zaman bazı kelimelerde vurgu yapması, vurgu yaparken söylediği kelime ve cümleye uygun bir şekilde sağ elini sağa, sola, aşağı ve yukarıya doğru oynatması, elindeki metnin cümlesine bakar bakmaz cemaate göz gezdirerek cümleyi devam ettirmesi takdire şayandı. Biraz ders alırsa bu genç imamın iyi bir hatip olacağına dair kanaatim pekişti.
Her ne kadar önemli olan içerik olsa da bu içeriği sunmak ve dinleyicilere dinlettirmek de bir o kadar önemlidir. Çünkü satıcılık da ayrı bir sanattır. Nice önemli konular, kötü satıcıların elinde heba olurken nice önemsiz konular satıcı sayesinde etkili olabiliyor.
Arkasında cuma kıldığım hatibin, hitabeti mükemmel miydi? Hangi birimiz mükemmeliz ki bu imam da mükemmel olsun. Her hatipte, konuşanda ve çoğu din görevlilerinde olan eksiklik bu görevlide de vardı. Kendim iyi bir hatip olmasam da bir izleyici ve dinleyici olarak bu eksikliklere işaret etmek istiyorum.
Eksikliklere işaret etmeden önce hutbe ve hatibin tanımına yer vermek istiyorum. Hutbe, "Bir topluluk karşısında yapılan etkileyici konuşma" anlamına gelmektedir. Dinî literatürde, başta cuma ve bayram namazları olmak üzere belirli ibadetlerin icrası esnasında gerçekleşen, genelde vaaz ve nasihati içeren konuşmayı ifade eder. Konuşmayı yapan kimseye de hatip denir.
Hatibin irat ettiği Türkçe kısmında pek sorun yoktu. Yukarıda da değindiğim gibi Türkçe metnine daha önce çalışmış, neredeyse metni ezberleme noktasına gelmiş. Zaten bundandır ki teklemeden ve kekelemeden sanki irticalen konuşuyormuş gibi yarı kağıttan yarı metinden, bir insicam içerisinde okudu. Tespit ettiğim hatalar çoğu imamın yaptığı gibi Arapça okuduğu kısımlardaydı.
Nedense çoğu imamımız Arapça metni görünce hatipliği unutuyor sanki Kur’an okur moduna geçiyor. Sanırsın ki cemaate aşırı şerif okuyor. Kur’an okurken uygulanması gereken tecvit kaideleri olan ihfa ve idgamları usulüne uygun yapıyor. Uzatma işaretleri meddi tabii ve daha fazla uzatılması gerekenleri dört elif miktarı çekiyor. Dat harfini çıkarırken harfin mahrecinden hiç ödün vermiyor. Hele bir ayın çatlatışı var ki düşman çatlatan cinsten. Yani hutbenin Arapça kısımlarını Kur’an okur gibi tecvit kurallarından taviz vermeden okuyor. Halbuki metin Arapça da olsa irat ettiği metin bir hutbe metnidir. Mahreçlerine dikkat etse bile ihfa ve idgama yer vermemeli diye düşünüyorum. Hutbenin Türkçe kısmını nasıl hitap eder gibi okuyorsa Arapça kısımlarını da hitap eder gibi irat etmeliydi.
İmamları özellikle ardında namaz kıldığım imamı, okuduğu hutbe üzerinden yaptığım eleştirileri burada noktalıyorum. Son olarak imamın bir iyi yönüne daha değinip yazımı nihayete erdirmek istiyorum. Hutbeyi bitirirken bekledim ki bu hafta nereye yardım duyurusu yapacak ama yapmadı. Yani yardım talebinde bulunmadı. Bu da imama verdiğim artı puan oldu.