—Efendim, hayatta hiç hata ve yanlış yaptığınız oldu mu?
—Ne münasebet!
—Efendim olur ya.
—Olmuştur olmaya.
—Bu durumlarda ne yaptın?
—Ne yaptın derken?
—Yani hatadan vazgeçip pişmanlık duydun mu?
—Benim kitabımda geri adım yoktur. Pişmanlık asla. Bu can, bu tende durduğu müddetçe bu böyle.
—Çok iddialı bir söz ve büyük lokma değil mi?
—Beni hayata bağlayan ve yaşatan da iddialarımdır. Büyük lokmayı da severim.
—Ya iddiaların yanlış ise?
—Allah beni affetsin der, yoluma devam ederim.
—Sadece bu mu?
—Evet bu.
—Ne bileyim. Bir bedel ödemek gerekmiyor mu?
—Ne bedeli? Benim lügatimde bedel ödemek yoktur.
—Ya bu yanlış çıkan iddialar, birilerine bedel ödetiyorsa? Ki mağduriyet yaşayanlar eksik olmuyor.
—Benim için No problem. Zira bu onların meselesi.
—Ciddi misin?
—Hem de hiç olmadığı kadar.
—Benden dolayı oldu diye zaman zaman vicdanen rahatsızlık duyduğun oluyor mu?
—Niye duyayım ki. Herkes kendi ceremesini çeker. Ayrıca Allah beni affetsin diyorum ya. Yetmez mi bu?
—Yetmez mi efendim. Büyük lütuf bunu söylemen. Bu arada mağdur ettiklerin de senin gibi Allah affetsin dese yeterli olur mu?
—Tek başına yeterli olmaz.
—Niçin?
—Çünkü benimki ile onlarınki farklı. Ben içten söylüyorum, onlar ise korkularından böyle diyor. Bu yüzden bedel ödemeleri gerekiyor.
—Ne biliyorsun samimi olmadıklarını? İçlerini mi okuyorsun?
—Ben bilirim. Zira ben kaçın kurrasıyım.