Manisa Kırkağaç müftüsü iken geçirdiği soruşturma neticesinde, Balıkesir’de vaiz olarak görevlendirilen müftünün intihar ederek hayatına son verdiği yazılıp çiziliyor.
İntihar eden müftü olunca basında daha fazla bir yer kapladı. Bu arada Türkiye’de müftü olup da intihar eden ilk kişi olduğu da belirtiliyor.
Müftünün niçin soruşturma geçirdiği gizli olduğu için bilme imkanımız yok. Gazetelerin yazdığına ve Adil Sen Başkanının yaptığı basın açıklamasına göre soruşturmanın, “Müftünün giyim kuşamına dikkat etmediği, motosiklet ve bisiklet sürdüğü, cübbe gitmediği” gibi iddialarla soruşturma geçirdiği, soruşturma sonucunda müftülükten alındığı ve kınama cezası verildiği iddia ediliyor.
Mahkemenin kınama cezasını kaldırdığı ve görevine iade kararı vermesine rağmen Diyanet’in mahkeme kararını uygulamadığı, bunun sonucunda müftünün canına kıydığı iddialar arasında.
Konuyla ilgili konuşan müftünün eşinin, Diyanet İşleri Başkanı’nın “Mağdur olduğunuz açık. Mahkemeye gidin” dediği yine basında yer alan haberler arasında.
İnfiale sebep olan bu haber ve olay sıcaklığını korurken Diyanet’in konuyla ilgili bir açıklama yapıp yapmadığını sanal alemde araştırdım. Bu yazıyı kaleme aldığım an itibariyle herhangi bir açıklamaya rastlamadım.
Bir personelinin intihar iddialarıyla ilgili Diyanet, bir açıklama yapmayacak da başka hangi konuda açıklama yapacak? En azından basında yer alan iddiaların aslı astarı yoktur veya iddialarla ilgili Bakanlığımızca soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sonuçlanınca kamuoyuna bilgi verilecektir açıklamasına yer verebilirdi. Hasılı Diyanet’in suskunluğu ayrı bir garabet.
Paylaşılan resimlere bakınca müftünün tişört giydiği, kilitli taş döşediği, matkap kullandığı kısaca bir inşaat işçisi veya ustası gibi çalıştığı görülüyor. Bu da müftünün sıra dışı bir müftü olduğunu, diğer meslektaşlarına benzemediğini gösteriyor. Öyle zannediyorum, soruşturma işçi gibi çalışan müftünün, müftülüğün itibarını ayaklar altına almasından, temsil makamını yeterince temsil edemediğinden dolayı açılmış olsa gerek. Çünkü bizde itibar her şeyden önce gelir. Sonuç olarak iddialar nedir, ne değildir, Aslı astarı nedir bilmesek de orta yerde iddialar var ve bir insanın intihar yoluyla canına kıyması söz konusu.
Aksi bir açıklama olmadığına göre bu konuda şunları söylemek isterim:
İddialar her ne ise bir insanın bu şekil bile bile canına kıymasının savunulacak bir tarafı yoktur. Zira insan canı bu kadar ucuz değildir. Hele bir müftüye böyle bir ölüm yakışmamıştır. Öyle zannediyorum, müftünün başka sorunları da olabilir ya da müftü birilerinin kuyruğuna basmış veya suyunu bulandırmış olmalı.
Demesi kolay. Zira uzaktan gazel okuyorum. Belki müftü, soruşturma geçirmeyi, müftülükten tenzili rütbe edilmeyi, mahkeme kararlarının uygulanmamasını izzeti nefis meselesi yapmış ve yapılanları haksızlık olarak görmüş. Kaldıramadığı için intiharı çözüm olarak görmüştür. Normal şartlarda bu sıra dışı müftü, ceza almadığı gibi ödül almalıydı bence. Çünkü emsallerine göre olağanüstü icraatlara imza atmış. Diyanetin aksi bir açıklama yapmaması, susması, iddiaların doğru olduğu anlamına gelir.
DİB başkanının “Mağdursunuz, hakkınızı mahkemede arayın” dediğine göre mahkemenin görevine iade kararını uygulamamasından dolayı Başkan kendisinde bir sorumluluk görmüyor. Halbuki bu intiharda Diyanet’in sorumluluğu var görünüyor.
Şu aşamadan sonra olan oldu. Bir müftü canına kıydı. Geri getirilmesi mümkün değil. Yapılması gereken, Diyanet’in bu konuyu enine boyuna soruşturması, sorumlu veya sorumlular hakkında gereğini yapması.